Bu site
.com
site kurucusuyla tasarlanmıştır. Kendi sitenizi bugün kurun.
Hemen Başla
  • BLOG

  • HAKKIMDA

  • İLETİŞİM

  • More

    Use tab to navigate through the menu items.
    thumbnail_Adsız-Resim.png

    Donat'tan

    İçimden geçenler, kendime yazılar

    • mfdonat
    • mfdonat
    • Beyaz Facebook Simge
    Başlamadan önce buraya göz atabilirsiniz
    • Donat
      • 18 Nis 2021
      • 4 dakikada okunur

    Anlatamadım

    Gözlerimi açtığım an, karanlığın içinde yapayalnız olduğumu fark ettim. Rüyadan gerçekliğe geçtiğim kısacık saniyelerde, gördüğüm hatıranın gerçek olma ihtimalini düşündüm. Epey süre geçmesine rağmen ilk günkü korku ve endişe hala içimde geziniyor. Gerçek olmasını kalbimdeki tüm dileklerden daha fazla istediğimi belirtmek isterim. Sahi o günden beri kaç gün geçti? İlk günkü gibi zorlanıyorum. Hatırladığım gibi içerimde bastıramadığım heyecan tüm bedenimi kaplıyor. Rüya olduğunu kabul etmekte artık çok zorlanmıyorum, sadece kısa bir süre. Kendimi toparladığım gibi acı bir gülümseme suratıma oturuyor sonrasında uyku tutmadığından sıcacık yatağıma veda ediyorum.


    Karşına geçtiğim gibi neler neler anlatasım var biliyor musun? Gerekli olsun veya olmasın yaşadığım günün tüm ayrıntılarını anlatmak istiyorum. Anlatırken heyecanlanmak kah üzülmek kah sinirlenmek istiyorum. Yaşamak istiyorum anlatırken, seni de anımın içine adeta yerleştirmek istiyorum. Biliyorum zaten çok fazla takmazsın. Belki bana bir gülümsemeyle eşlik edersin. Hatta kaşlarımı çattığımda, bunları kafama bu kadar takmamam gerektiğini söylersin. Kendi cümlelerimde anlamlandıramadığım noktalara odaklanır beni aydınlatırsın; en azından ben böyle düşünüyorum, yapmasan da ben böyle hayal etmek istiyorum.


    Yeni işimi, yeni dostlarımı, yeni aşklarımı anlatmak istiyorum. Kimi zaman sevinir, kimi zaman eleştirirdin. Herhalde dostlarımı iyi seçmemi, aşklarımın da beni üzmemesini isterdin. Sabahlara kadar konuşup dururduk, en ince ayrıntılarına kadar… Yeni hayatımı, düzenimi anlatmak istiyorum. Farkındayım, pek de bir düzenimin olmadığını; artık toparlanmam gerektiğini söyleyip durursun. Merak etme alışmaya çalışıyorum yakında sen de onay vereceksin. Yeni muhitimi, yeni evimi, yeni odamı anlatmak istiyorum. Emlakçının bize rutubetli berbat bir evi çocukmuşuz gibi nasıl iteklemeye çalıştığını görmen gerekiyordu. Kapı açıldığı gibi kokudan farkına varırdın. Odama basit bir eşya almak için saatlerce neredeyse aynı ürünler arasında ikilemde kaldığımı bilirsin. Ne heveslerle aldığım ürünler, kutudan çıktığı gibi kenarda bekliyor. Bir yandan çok hevesliyim, hemencecik yerleştirmek istiyorum; bir yandan da keyifsizim, kalsın orada olduğu gibi zaten bir işe yaramayacak. Herhalde sen hemencecik en güzel yerlere eşyaları yerleştirirdin. Bilemiyorum bana öyle de geliyor olabilir. Sen de başta benim gibi heveslenip sonrasında da vazgeçebilirsin. Tam karar veremiyorum.


    Biraz değiştim ben, biliyor musun? O kadar zaman geçti ki ben bile çoğu zaman farkında değilim. Hatırlarsın herkesi kafama takıp büyütüp dururdum. Şimdi çoğu kişiye ve olaya aldırmıyorum bile. O geriye kalan az kişi, çok daha fazla kırabiliyor ama beni. Bazı konulardaki haksızlığımın farkına daha çabuk varabiliyorum. Kahveyi şekersiz içiyorum mesela, eskiden ne de acı geliyordu! Merak etme, beni ben yapan özelliklerim olduğu gibi duruyor. Hala bazı konularda çok düşünüyorum ve hala çok özlüyorum. Tekrar tekrar hatıraları yaşayıp tüm suçları yine kendimde toparlayıveriyorum. Acı gülümsemen altındaki endişeyi gözümde canlandırabiliyorum. Hala benim için endişelendiğini hayal etmek istiyorum, zorlanıyorum. O zamanlar bile kelimelerde beni düşündüğünü belirtmekte güçlük çekiyordun. Ya da ben böyle anlamak istiyorum.


    Ah yazdıkça yazasım geliyor! Sana her sabah kapının kenarında bekleyip beni korkutan kediyi şikayet etmek istiyorum. Hep aynı yerde hep aynı şekilde tıslayıp duruyor bana, ben de hep aynı şekilde korkuyorum. Yavrusu falan mı var anlamadım, sanırım o da benimle eğleniyor. Senin müziklerinin üzerinden epey zaman geçti lakin arada hala dönüp dinliyorum. Sevdiğim müziklerin bizi bir süre işgal ettiğini bilirsin, sen gideli kaç parça geçti biliyor musun? Sevmesen de seni o parçalara maruz bırakmak istiyorum. Müziği beğenmesen de başka bir yerde duyar duymaz aklına benim geldiğimi, gülümsediğini düşünüyorum; öyle değil mi?


    Çok fazla kilo aldım, sonunda! Şimdi başıma dert olacak gibi ama bakalım. Nasıl durduğunu sormayı çok isterdim. Birazcık yanaklarım şişti aslında kendime geldim. Kilo almamı istediğini biliyorum. Saçlarımı kestiresim de çok vardı ama güvenemedim. Saçları değil de sakalımı bıyığımı kesmemi istersin diye düşünüyorum. Çok kararsız kaldım, sana sormak istedim hatta ama biliyorum ne olsa kabulun olurdu. Gülüp dalga geçerdin yakıştıramasan da. Yanlış anlamazdım merak etme, önce bir somurtup gülümsemeyle eşlik ederdim. Düşüncelerini göremesem de böyle olurdu diye tahmin ediyorum.


    Kızacağın şeyler yaptım bazen, bilerek ve isteyerek. Bazılarından dolayı belki de nefret eder çok ama çok kızardın. Hakaretler saydırıp sinirini çıkarmak isterdin. Keşke ah keşke. Gitmeseydin, yanımda olsaydın da beni kendime getirip hatadan dönmeme sebep olsaydın. Çekip çıkarsaydın beni en diplerden fakat ne sen çıkardın ne de ben diplerde süründüm. Öylece geçti, gitti. Her seferinde dönüp arkama baktım. Orada mısın, görecek misin diye meraklandım. Kızmış sesini kulaklarımda hayal ettim fakat nafile… Her dönüşümde sen yine orada değildin, bakmıyordun da görmüyordun da. Kendime geldiğimde toparlandım ben de, seni üzdüğümü düşünüp bir kez daha düşüncelerimde sinirlendim. Ama merak etme bu da gelir, geçer.


    Bilemiyorum, ne seni ne de kendimi suçlayabiliyorum. Çoğu zaman kızmış olabilirim -her ikimize de- fakat günün sonunda hep farkına vardım. İkimize de kızdığım net bir şey var! Hatıralar, daha fazla olabilirdi gibi geliyor. Dönüp baktığımda az geliyor, yetersiz geliyor. Fotoğrafları saklamadım herhangi bir yere, rastgele kaldırdım ve unuttum, sahiden. Her an karşıma da çıkabilir, uzun süre ortalarda gözükmeyebilir de! Önemi de yok, bakıp gülümser tekrar başka bir yere kaldırır ve unuturum.


    Neler neler birikti anlatamadan belki de, geçti hepsi. Bir gün anlatacağım diye de beklemiyorum. Önemli değil artık zaten, alıştım. Bekleyebilirdim biliyor musun? Evet, anlamsız olurdu ve yükseklerdeki hayalin de buna izin vermezdi. Bir süre önce karar verdim oldukça da inatçıyım bu konuda. Aklımdaki her düşüncende, gülümsememi yanımdakilere yansıtacağım. Birbirinden farklı beğendiğin çiçekleri gördükçe biriktireceğim. Senin yanına gelemesem de -henüz cesaretim yok- her bir buketi sessiz bahçelerdeki, her bir unutulana ulaştıracağım.


    Sen fark etmedin belki ama benim sana son vedam hala zihnimde tekrarlanıyor.

    • Deneme
    • •
    • Düşünce
    • •
    • Hikaye
    286 görüntüleme0 yorum
    • Donat
      • 19 Kas 2020
      • 6 dakikada okunur

    Diyalog

    Odanın duvarına yansıyan ışıklara karışan hayallerim, zilin ısrarlıca çalmasından dolayı dağılarak yok oldu. Hayallerimin arasından kendine gelen gözlerimi, nispeten kirli olan duvara dalmış halde buldum. Kafamı hızlıca sağa sola sallayıp bina kapısının düğmesine bastıktan sonra evin kapısını açık bırakarak koltuğuma geri döndüm. Sönmekte olan sigaramı derince içime çektikten sonra sertçe kül tablasına bastırdım. Günün yorgunluğunu kaşlarının çöküklüğünden anladığım arkadaşım, kapıyı eliyle iteklerken kapının kapanmasını beklemeden içeriye girip karşımdaki koltuğa kuruldu. Telefonunu cebinden çıkarıp kurcalarken: “Nasılsın?” diye sordu. Sakince: “Bilmiyorum.” diyerek cevap verdim.


    “Geçen günden dolayı mı?” dedikten sonra cevabımı beklemeden devam etti: “Böyle bir olayı yaşamak isteyip istemediğimden emin değilim. İnsan ne yapacağını şaşırıyor! O an sevgim mi yoksa nefretim mi daha üstün gelir düşünemiyorum. Ne diyeceğimi zaten hiç bilmiyorum. O an aklımdan kötü anlar mı geçer veyahut aklıma yaşayamadığımız, kaçırdığımız onca zaman mı gelir bilemiyorum. Sanırım kaçardım ben.” dedi ve ayaklarını masaya uzatırken ses tonundaki endişeyi hissettim. “Ya sen kaçarken sana seslense hatta seni durdurmak için arkandan tutsa? O zaman ne yapacaksın, o an hissettiklerinin önemi yok mu? O anda, o kısacık zaman diliminde, bu kadar kararlı davranabilir miydin? Aksine kısacık saniyelere kendini teslim mi ederdin? Hem de ondan sonrasında ne yaşanacağını bilmezken, belki de o an en son ‘an’ ise?” dedim.


    Kesin bir kararlılıkla: “Önemi yok, kaçamasam da sinirimi -ki bence sinirli değilim- hiç değilse kırgınlığımı gösterirdim, belli ederdim. Kendimi tanıyorum, yaşanamamış onca ana takılı kalırken sonrasında yaşayacaklarımın tadını çıkaramam. Bir süre sonra da bunu unutsam bile içimde bilmediğim bir öfkeye dönüşecek bu duygu, mutluluğuma hatta mutluluğumuza gölge düşürür.” dedi ve heyecanla lafın arasına girip: “Ama sadece o anın olduğunu düşün, sahip olduğun tek şey.” dememle lafımı kesip: “Tamam, kaçmadım diyelim fakat normal de olamam, sanmıyorum.” dedi.


    “Normal olma, o an hissettiğini yaşama demiyorum ki sana.” dedikten sonra derin bir sessizlik oluştu. “Yani senin o an sinirli veya senin deyiminle kırgın olduğunu varsayalım. O an ne düşüneceğini bilemezsin, bak sadece ‘o an’ diyorum. Anlık bir şey, düşünmeye zamanın yok. Bence sen hep sonrasının olduğunu düşünüyorsun, sonrasında kırgınlığının görülmeyeceğini, fark edilmeyeceğini hatta kırgınlığının üstü kapanacak diye korkuyorsun veyahut sen bir çözüm arayışındasın. Kırgınlığının bitmesini belki de her şeyi çözüp, devam etmeyi istiyorsun. Senin bir sebebe ve affetmeye ihtiyacın var.” dedim. Bir tane sigara ona uzattım, sigarasını yakarken: “Sen ne hissettin?” diye sordu.


    “Bilmiyorum, sanırım sadece özlemişim. O an hiçbir şey düşünmemiş bile olabilirim, o an ne yaptıysam içimden gelenlerdi. Sinirli, öfkeli veya üzgün değilim veya nefret de etmiyorum. O an sadece çok heyecanlandım ve ‘Nasılsın’ demek geldi içimden. Hiçbir şey olmamış gibi. Gerçekten, öylesine bir soru da değildi. Nasıl olduğunu merak ettim. Ki sinirlensem, öfkelensem ne olacaktı? Kaçsam veya görmemezlikten gelsem ne olacaktı? Ben gördüm yani kendimi de kandıramam. O an yaşanmışlıkların veya kırgınlıkların bir önemi yoktu çünkü çözümü de yoktu. Sonrası da umurumda değildi. O an sadece o andı. Evet, kırgınım ve bu kırgınlığım o an bitmeyecekti ki belli etsem çözülecek miydi? Her şeyden önce benim hevesim kırılmıştı. O an her şeyi unuttum ve içimden nasıl geldiyse öyle yaptım, o anı yaşadım. Bunun için çaba da sarf etmedim, cidden öyle hissetmedim. Bilmiyorum, özlemek bu sanırım ya da unutmak.” deyip ben de ayaklarımı uzatıp kafamı geriye doğru yasladım.


    “Sen içinde bir kini büyütemiyorsun. Ya da duyguların her şeyinin önüne geçiyor, anlayamıyorum. Bunun için demiyorum yanlış anlama, genel olarak. Ya bundan dolayı pişman olursan?” diye sorduktan sonra kalkıp bir bardak su aldı. Sonrasında mutfaktan seslendi: “Çay içer misin?” cevabımın pek önemi yoktu. “Hevesin kırılması da apayrı bir nokta…” gibi bir söz söyledi kısık bir ses tonuyla. Sessizlikte demliğe su koyuşunu dinledim. Sonrasında tekrar yerine kurulup cevabımı bekledi. “Hiçbir şey yapmayıp sonrasında ah vah edeceğime, yapmadığım bir şey için pişman olacağıma yapıp sonrasında pişman olurum. En azından bir ‘şey’ yapmış olurum. Daha mantıklı geliyor, ayrıca gerçekten umurumda değil. Bana yaptığı en büyük iyilik sanırım. Neyse.”


    Çay olana kadar ikimizde telefonlarımızı kurcaladık. Çaylar olunca önüme doğru sıcacık bardağı uzatırken: “Bugün işlerimin arasında dışarıya doğru, rahatsız edici öğlen güneşine rağmen, daldığımı fark ettim. Hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir hayale kapılıp gitmişim. Hayalini kurarken bile gözlerim çatıktı, hissettim. Gerçekleşmeyecek kadar güzel bir hayalin içinde neden çatık kaşla dolaşır ki insan! Gerçekleştirecek umudumun olmamasından mı, yoksa gerçekleşemeyecek kadar imkansız olmasından mı bilemiyorum. Sadece inancım yoktu sanırım ve hayal içinde bari her şey doğru olsun istedim. Kendi hayalimin içinde rahat edemedim! Çatık kaşlarım hayalin koruyucusu, dağılmasını engelleyen bir unsur gibi etrafta dolaşıyordu.” deyip bir kahkaha patlatıverdi. Kahkahasına bir gülümsemeyle karşılık verdim:


    “Bizim sorunumuz bu sanırım, hayalin ne olduğunun bir önemi yok. Küçük bir hayalimiz yok. Küçüklüğünden kastım sadece hayalin basit olması değil basit de olsa gerçekleşmesinin çok ama çok zor olması. Hiç kıçımın üzerinde bir hayalim olmadı, hep bulutların üzerindeydim. Bazen gerçekleşmesi çok basit bir hayali bile ne yapıp edip gerçekleşmeyecek hale getiriyorum. Bu durum yaşantımıza da yansıyor!” deyip derin bir nefes verdikten sonra çayın yanında iyi gideceğini düşünüp bir sigara yaktım. “Memnuniyetsiz oluyoruz bu nedenle mi demek istiyorsun?” diye karşılık verdi.


    “Hem evet hem hayır. Demek istediğim; istediğim herhangi bir şey oldu diyelim, çayı getirdin ve çok güzel. Seninle bir alakası olmaksızın, içine karanfil de mi atsaydık diye düşünüyorum. Ne yapıyorsak veya ne yapılıyorsa en iyisi olsun istiyorum.” deyince gülümseyerek çayı içme dercesine bir bakış attı. “Hayır, seninle alakasız diyorum. Mesela, ben çekmecedeki karanfilin yerini söyleseydim çayı daha güzel hale getirmiş olurduk. Sonuçta çekmecede karanfil olup olmadığını bilemezsin. Evet, memnuniyetsizim çay gelmiş ve laf ediyorum; hayır memnuniyetsiz değilim zira birlikte çayı daha güzel hale getirebilirdik. Bunu birçok durum ve olay için düşünmeye başlıyorum, sanki yaptığımız her şeyi daha güzel bir hale getirebiliriz. Ama bu bir yerde de çok zorlaşıyor. Bilemiyorum” deyip kafamın içindeki diğer örneklerle baş başa kaldım. “Söylemediğin için pişman mı oldun?” dedikten sonra gülmeye başladı.


    “Hayır, yanlış taraftasın. Bu yapmadığım bir şey için pişman olmak değil; aksine bu yapsaydım da yapmasaydım da güzel olacak bir şeydi. Şu an yapmadım diye kötü çay içmiyoruz. Karanfili katsaydık daha güzel olurdu. Mesela ileride öğretmen olmak isteyebilirsin ve öğretmen olabilirsin. Benim kastım şu; senin hayalin dünyadaki en zeki çocukların öğretmeni olup onları en iyi şekilde eğitmek olabilir. En zeki çocuklara sahip olamayabilirsin veyahut en zeki çocuklar olmasa da onlara vereceğin eğitimde kısıtlara hep takılacaksın. Sonuç olarak onlara uzayı anlatırken ben onları aynı zamanda uzaya çıkarmak istiyorum. Yani her zaman bir sınırın olacak ve bunları çoğu zaman aşamayacaksın. Hayallerimizin de bu şekilde olduğunu söylüyorum. Öğretmen olmanın senin hayalin olduğunu düşün. Hiçbir zaman uzayda çocuklara uzayı anlatamayacaksın. Yaşantımızı da bu noktada etkiliyor işte, daha fazlasını memnuniyetsizliğinden değil de imkanın olmadığından gerçekleştiremiyorsun ve bu noktada mutsuz olabiliyorsun.” anlatmak istediğimi doğru anlatmak isterken tamamen yanlış anlaşılmasın diye çabalarken zorlandığımı fark ettim. Karşımdaki tüm noktaları birleştiriyormuşçasına söylediklerimi tarttıktan sonra:


    “Yani geçen gün aslında bu hayallerimizin yaşantımızı etkilemesinin bir örneğiydi. Düşünüyorum, sen aslında gerçekleşmesini istediğin durumun gerçekleşmeyeceğini bildiğin için o anı yaşadın. Yani o ‘hayale’ diyelim, ulaşamayacaksın ve bu da seni o anı bir hayal gibi olduğunca yaşamaya teşvik etti. Lakin ben hayalde gözlerimi çatarken, sen dalıp gitmeyi tercih ettin. Ve uyanır uyanmaz unuttuğun birçok güzel düş gibi unuttun gittin. Bununla birlikte unutsan da az önce güzel bir rüya gördüğünün farkındasın. O zaman bu da umursamazlığa yol açıyor. Açıkçası bu bana iyi bir şey gibi gelmedi.” derken gözlerindeki düşünceli bakışı görebiliyordum.


    Düşüncelerindeki beni bataklıktan çekme isteğini anladığım an gülerek sözü devraldım: “Hayır hayır, aksine bu beni daha inatçı bir insan yaptı. Hayalim için hep sonuna kadar çabalayacağım. Ben o uzaya çıkıp orada ders anlatmak için elimden geleni yapacağım, biliyorum ulaşamayacağım lakin ne kadar yaklaşırsam o kadar mutlu olacağım.” konuşurken düşüncelerim de gözlerimde daha netleşir oldu: “Eğer elimden geleni yapmazsam, pişman olurum. Şu an bana umursamama durumu daha çok vazgeçmenin evrimleşmesi gibi geliyor. Evet, farkındayım fakat elimden gelen her şeyi yaptıktan sonra olmayınca vazgeçiyorum bu da heves kırıklığına dolayısıyla umursamazlığa yol açıyor. Bu da mutsuz olmamıza mı sebep oluyor, yani gerçekleşmeyeceğini anlayınca vazgeçmek?” diyerek kafamdaki düşüncelere arkadaşımı da katmış oldum.


    “Galiba hem haklısın hem de haksız. Haklısın, hayallerimizin karmaşıklaşması yaşamımızı da karmaşıklaştırıp mutsuz hale getirebiliyor. Haksızsın, hayallerimizin karmaşıklaşması ve haliyle yaşamımızın karmaşıklaşması bizi daha güçlü hale getirerek potansiyelimizi daha çok ortaya çıkarmamızı sağlayabiliyor. Daha çok çabalıyoruz, elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Bu durumda hangisinin daha ağır bastığı önemli olacak. Hem hayalimizi gerçekleştirmek hem mutlu olmak hem de yaşantımızı olumlu etkilemek, vazgeçmekten ziyade, olayların imkansızlaştığı noktada kendimizi nasıl evrimleştirip gerçek kılacağımıza bağlı olacak.” cümlesini bitirirken verdiği derin nefes adeta bir nokta niteliğindeydi. Benim ise kafam cümlelerin içinde daha fazla karışmış ve odadaki sigara dumanından bunalmış haldeydi. Kafamı bir anlığına toparlayıp:


    “Sanırım. Dışarı çıkıp biraz temiz bir hava alalım mı?”


    • Diyalog
    • •
    • Düşünce
    • •
    • Deneme
    136 görüntüleme0 yorum
    • Donat
      • 30 May 2020
      • 8 dakikada okunur

    Kurşun

    Güncelleme tarihi: 31 May 2020

    1

    Sol omzumun tam üzerinden sıyırıp geçmiş olmalı. Sürüklediğim ayaklarım kapının önüne kendini zor attı. Kapının koluna tüm ağırlığımı vererek kapıyı aralayıp kendimi içeriye attım. Kan inceden aşağı doğru akıyor, durdurmak için elime geçen ilk bez parçasını üzerine kapattım. Kendimi koltuğun üzerine bırakıyorum. Bana ne olduğunu veyahut nasıl olduğunu anlayamadım henüz. Vücudumun her yerinde ağrı var. Bedenimin birçok yeri acı acı zonkluyor. Sızlayan yerlere hızlıca bakmam gerek. Karartının içindeki ışığa çarpmış bir gölge görmüştüm. Sanırım ya ben onun tam karşısına dikilmiştim ya da o benim. Hatırlayamıyorum.


    2

    Sağ göğsümün hemen altında. İnceden bir ağrı veriyor. Nefes alışverişimin sesini tenimde duyuyorum. Dışarıya verdiğim nefesin buharını görebiliyorum, dudaklarıma çarparak yayılıyor. O kadar hızlı ki başım dönmeye başladı, göz kapaklarımı taşıyamıyorum. Aynayı karşıma aldım, gözlerini üzerime diken yıpranmış ve kanlar içindeki bedeni görebiliyorum. Kafamı aşağı doğru eğdiğimde bulantım artıyor; yansımadan bakıyorum, böyle daha kolay olur. Akan kandan dolayı yaranın yerini tam kestiremiyorum. Elimdeki sıcak bezle yavaşça sildim. Çıkarayım derken kendime daha fazla hasar vermemem gerek. Kısık sesli bir müziğin ritmine uydurmuştum kendimi fakat henüz sözleri fısıldamaya başlamamıştım. Temkinli adımlarımla müziğe eşlik ederek ilerliyordum. Karartıya nasıl girdim, kulaklarımdaki müziği mi duymuştum orada, merak mı etmiştim? Müziğime eşlik edecek bir ses duymuş olmalıyım. Peki notalara silah sesleri nasıl eşlik etmiş olabilir de bedenim karalanmış bir portenin pisliğine esir olmuş?


    3

    Boynumun azıcık sağından geçip gitmiş. Dikiş atmam gerekiyor yoksa kan durmayacak. Daha önce böyle bir şeye gerek duymamıştım. İğneyi önce ateşin altında tuttum, dezenfekte etmek için en iyi yöntemim bu, şu an. Ecza dolabının içinde ipliği buldum. Avuçlarımı açıp kaldırdım, parmaklarımın arasında akan kanı izliyorum. Şaşırdığımı anımsar gibiyim. Dudakların karşımda gülümsediğini de. Bir de ter ve kanımın bulaştığı şu ana bakıyorum. Yorgun birkaç mermiye mi denk geldim, dost ateşi miydi yoksa seken mermiler mi çarpmıştı bedenime? Kötü olan, korkulan kişi miydim? Bu kadarını hak edecek ne yaptım ben! İğnenin ucunu tenime batırınca düşüncelerim dağıldı. Çığlığı içime bastırdım. Sadece birkaç dikiş, bunu yapabilir miyim?


    4

    Sağ kulağım parçalanmış, duyamıyorum neredeyse. Parmaklarımı kulağımın üzerinde şıklatıyorum, yankılandığını duyar gibiyim. Çok uzaktan işitiyorum. İnceden bir uğultu hakim belleğime. Mide bulantım gittikçe artıyor acele etmeliyim. Bez ile üzerine kapasam yeterli diye düşünüyorum. Aynada suretimle göz göze geldim, bu ben olmamalıyım. Alnımdaki teri siliyorum. Ne kadar çaresiz görünüyorum. Dışarıya kapadığım duygularımın aynadaki bir surete kendini bıraktığını fark ediyorum. Kaçabilir miydim? Celladımın acı gülümsemesinde infazımın yandığını anlamış boynumda yayın kirişini hissetmiştim. Elindeki silahı görmeden önce bedenimde yaralar oluşmuştu bile. Kaçmayı düşünmedim veya düşünemedim; belki ani gerçekleştiğinden, belki de kaçmak istemediğimdendir, bilemiyorum. Koşmaya başlasaydım bile elbet bir gün tanışacaktım kaderimle, çözüm değildi ki.


    5

    Sağ dizimin hemen üstünde, sancılı bir ağrıya yol açıyor. Hemen kurtulmam gerek. Yaranın çevresini temizledim ama kurşun derinde olmalı. Elimdeki aletle ulaşmaya çalışıyorum. Çok canım acıyor. Eskisi gibi atabilecek miyim adımlarımı? İlkin elindeki silahı fark edemedim. Çevredeki tüm sesler kesilmişti. Karanlıkta ışığı seçebilmiştim. Orada beni bekliyor muydu yoksa ben gelince mi kendini gösterdi bilemiyorum. Bir terslik olduğunun farkındaydım ama bu kadarını nasıl düşünebilirdim ki? Gözlerim kendisini henüz ayırt edememişken silahın kabzasının parıltısı gözlerime çarpmıştı. Silah daha önce kullanılmış mı bilemem ama her an kullanılacak gibi özenle bakılmış olmalı. Seslendim sanırım, tanımak veya karşılık bulmak için. Karanlıkta kelimelerim ulaşamamış olmalı, görebilseydi beni veyahut duyabilseydi yine de eline alır mıydı o silahı? Aynada düşüncemle karşılaşınca kendime gülümsedim, tabii ki alırdı!


    6

    Sol baldırımın ortasında da var bir tane. Her yerim kan içinde, elimi kıpırdatacak halim kalmadı fakat acele etmezsem başaramayacağım. Çok fazla kan var ve baktıkça mide bulantım artıyor. Sol tarafıma çok fena kustum. Midemde bir şey kalmamış olmalı. Namlunun üzerimde gezindiği anı hatırlıyorum. Hiç tedirgin değildi, kararlıydı. Öncesinde plan yapmış, çalışmıştı anlaşılan. O an benim bir önemim yoktu gözünde, onun hedef tahtasıydım, ya da nişan alınacak boş bir cam şişe. Ellerimi teslim olurcasına, şaşkınlık içinde kaldırdım, teslimdim ki zaten en başında. Korkumdan değil, korkmadım asla. Anlamaya çalışıyordum. Nedenini anlamaya çalışıyordum. Bu acıya kendimi razı edecek bir neden arıyordum sadece. Bir cümle, bir kelime yeterdi belki bakışındaki bir açıklamada veya dudaklarındaki bir harekette, razı olacaktım.


    7

    Elimdeki hissizlikle sol kolumdaki ağrıyı fark ediyorum. Diğerlerine göre daha küçük bir yara, kolayca kapatabilirim ama dikiş atmam gerek. Bedenimdeki tek yara bu olsaydı dehşete kapılırdım belki lakin şu durumda bu hiçbir şey. İğneyi batırınca inceden bir çığlık atıverdim. Dişlerimle ipi çektikçe gözlerimdeki yaşlara engel olamıyorum. Bağırmak istiyorum, haykırmak. Acıdan ne yapacağımı bile bilmiyorum. Yaranın üzerini sonunda kapayabildim. Elimi yumruk yaptım; sol kolumu hala kullanabiliyorum, buna da şükretmek lazım! Namlu üzerimde gezinirken gözleriyle karşılaşmak için gözlerimi hareket ettirmeden suratında bir karşılık aradım. Son defa kendimi anlatmaya çalışmak istedim, zannediyorum o an ateşledi ilk kez. Nefesimi tuttuğumu hatırlıyorum. Mermilerin vücudumun neresine geldiğini önemsemeksizin üzerime doğru defalarca ateşledi silahını, ben de kaçmak için en küçük çaba göstermedim. Hem artık ne önemi vardı ki, kurşun tenime bir kere değmişti.


    8

    Midemin hemen altında olmalı. Kafamı aşağı doğru eğemediğimden aynadan yerini anlamaya çalışıyorum ne kadar da zor! Penseti yaraya dokundurduğum gibi elimden düşürmem bir oldu. Acıya dayanamıyorum dişlerimin birbirine çarpmasından çenem uyuştu neredeyse. Pantolonumdan kemeri çıkarıp dişlerimin arasına geçirdim ve yerden aldıktan sonra kısık bir çığlıkla yaranın içine doğru daldım. Kurşunun tam buraya girdiği anı hatırlıyorum. Ellimi yaranın üzerine götürdüm. Tutamamıştım mermiyi, ellerim karnımın üzerinde kanların içinde kalmıştı. Önce yarama sonra silahı ateşleyen gölgeye baktım. O an nefes alışverişini hissettim, hatta onun bir an için tereddütte kaldığına yemin edebilirim. Celladımın gözlerinden akan yaşları hatırlar gibiyim. Ya sinirinden ya çaresizliğinden ya da ben öyle sandım.


    9

    Sağ bileğimde inceden bir sızı var sıyırıp geçmiş olmalı. Karnımdaki yara beni epey zorladı. Bayılmışım sanırım, gözlerimi araladığımda pensetin ucundaki kurşunu önümdeki kaba bıraktım. Dikiş gerek mi bilmesem de bezle üzerini hızlıca bantlıyorum. Anımsar gibiyim. Umurunda değildi, benden korktu da kendini korumaya mı çalışıyordu yoksa? Kendi alanını korumaya çalışan vahşi bir hayvandı belki de. Ben onun güvenli alanına girmiş bir yabancıydım. Belki de onun avı. Varlığımı bir tehdit algıladı da kendini mi savundu. O yüzdendi umursamazlığı, öyle olmalı. Kötü bir amacı yoktu. Karanlıktı bu duruma yol açan, beklemeliydim aydınlığı. Her şey daha net görünürdü, daha sakin yaklaşırdım o da korkmazdı bu kadar. Kendimi tanıtamadım, tabii ya! Düşüncelerim kavga halinde. Halime haklı bir gerekçe mi arıyorum ben?


    10

    Sağ omzumun hemen ortasında, aynadan kurşunun neredeyse parladığını görüyorum. Kan yaranın üzerini kapamak üzere önce ılık bezle temizledim. Elimdeki bez artık kırmızı renkte, ne kadar temizlesem de eski haline dönmez artık. Çıkardığım kurşunu kaba attım. Biraz dinlenmem gerek yoksa dayanamayacağım. Titrememi durduramıyorum. Her şey netliğini kaybetmek üzere… Hızla sallanan bir salıncağa yerleşmiş sanki bedenim. Sallandıkça başım dönüyor. “Neden” diye haykırdığımı hatırlar gibiyim. O kadar canım acımıştı ki bir hamlede dudaklarımın arasından fırlamış olmalı. O da farkında değildi bence. En azından bu kadarının nedeninin farkında değildi. Ben “Yeter canım çok acıyor!” dedim sanırım. Ama dinlemedi, silah bir kere ateşlenmeye başlamıştı artık. Bir şey söylediğini de hatırlamıyorum, söylediyse de duymamış olmalıyım. Acaba ilk kurşundan sonra pişman oldu mu veyahut kanlar içindeki beni görünce? Sanmam ama belki de ilk kurşundan sonra silahı elinden bırakmak istedi fakat başaramadı, durduramadı ne kendisini ne de tetikteki parmağını.


    11

    Sağ göğsümde bir tane daha var. O kadar içeride ki neredeyse bedenimle bütünleşmiş. Ellerimi kaldıracak mecalim kalmadı. Az kaldı, dayanırsam kurtulacağım hepsinden. Belki bu sondur. Yaraya dokunmamla çığlığı atmam bir oldu. Başım dönüyor, mide bulantım tekrar artıyor. Aynadaki buğuyu elimle silsem de ellerime bulaşmış kan aynaya hakim olmaya başladı. Boşuna mı uğraşıyorum. Gerçekten kurtulacak mıyım hepsinden ya da değer mi? Teslim olmamın vakti geldi de geçiyor. Uğraşlar, çabalar boşuna. Baksana şu halime, eskisi gibi nasıl yürüyebilirim ki? Hepsi geçse de bedenimdeki yaralar geçmeyecek, yaraları her gördüğümde tekrar tekrar silah ateşlenmiş olmayacak mı? Her bir acıyı tekrar yaşamayacak mıyım? Her seferinde en başa dönmeyecek miyim? Yaşanılanı silmeye gücüm yetmez ki. Kelimelerini net hatırlayamasam da bir şeyler dediğini anımsar gibiyim. Kelimeler net değil lakin sesindeki kararlılık kulaklarımda çınlıyor şu an. Korkakça titremesi gülümsememe neden olsa da dehşet sinirini hissettim. Aslında duygularını sakladığını zannediyordu, renk vermediğini. Lakin dudaklarını kontrol edemiyordu, en savunmasız yeri. Dudakları yüzünden kendini açık ediyordu. Gözlerine bakmama izin vermemesinden de acıdığının farkındaydım.

    12

    Saçlarımın arasında, sağ kulağımın üzerine doğru bir sıyrığı daha aynadaki yansımadan görüyorum. Sol kulağıma bantladığım bezi kırmızılar içinde bırakmış. Saçlarım yarayı görmeme engel oluyor. Ama hallederim bunu da. Gözlerimdeki yorgunluk aynaya çarpıyor. Her an vazgeçebilirim. Arkama yaslanıp kendimi bırakabilirim. En kolayı belki de budur. Bir rüyaya karışıp kaybolurum. Rüya gibi değil mi zaten her şey. Silahı görmeden önce gülümsediğini hatırlar gibiyim, öyle hatırlamak istiyor da olabilirim, bilemiyorum. Çok içtendi, sarhoşluğum ondan kaynaklanıyor olmalı. Nasıl hareket edebilirdim ki? Gardımı kaldırdıkça elleriyle adeta indiriyordu. Karanlıkta temkinli bir şekilde adımlarımı atıyordum esasında. Önlemliyimdir her zaman lakin o izin vermedi ki! Gardım düşüverdi önünde, ben de dünden razıymışım belli ki. Kaçmak istesem de karşısında dikiliyordum her defasında. Gerçek sanmıştım, gölgenin arkasına saklandığını düşünemedim. Bakışlarındaki hasret beni yanıltmış olmalı, belki de direkt kaçmalıydım.


    13

    Karnımın tam ortasında… Daha önceden kalan bir yarayı görüyorum üzerindeki kanları silince. Kaybolmaya yüz tutmuş neredeyse. İnceden bir iz var ama geçmiş. Eskisinden daha hassas belki ama geçmiş. Yaranın açıldığı o an gözlerimin önünde ama geçmiş. Duyguları halen hatırlıyorum ama geçmiş. Eski yaram güç verdi bana, demek ki bunlar da geçecek! Kurşun karnımda çok derine ilerlememiş olmalı lakin çok fazla kan aktığından temizledikçe kan daha fazla birikiyor üzerinde. Kemeri tekrar dişlerime geçirip, kurşunu tek hamlede çıkarmaya çalıştım. Dişlerimin oynadığını hissediyorum. Tanıdık bir yüzdü celladım. Tanıdık ve samimi. Yoksa kaçmasam da ona doğru hamlede bulunurdum, bulunmadım. Korurdum kendimi, korumadım. Onunla daha önce karşılaşmış, konuşmuş hatta gülmüş sarılmıştım. Neşemizi, acımızı bile paylaşmış olabiliriz, o kadar tanıdık ve samimi. Doğal olarak da teslim olmuştum ellerine. Ne yapabilirdim ki, gönlüm sonrasında kendime razı olmazdı ama sanki yaralarına razı olabilirdi. Sanki böylesi daha kolaydı. Sanki kabullenmiştim son nefesime.


    14

    Sol bacağımdan akan kanı durdurmak için kemeri sıkabildiğim kadar sıktıktan sonra tüm yarayı parçalanmış tişörtümle silmeye çalıştım. Tüm yaptıklarım etkisini kaybetmek üzere. Kapadığım tüm yaraların üzerinden kan sızıyor. Kendimi odaya attığım halimle tek farkım yaraların üzerindeki bir bez parçası. Alışıyorum hepsine, alıştıkça acısı geçmiyor ama hafifliyor sanki. Etkisini kaybediyor. Saniyeler ilerledikçe durumum daha kötüye giderken, hissettiğim acı azalıyor. Düşüncelerim birbirine girmiş durumda! Hislerimi de kaybetmek üzereyim, acele etmem gerek. Hatırlıyorum şu anda her şeyi. Kendini korumak istiyordu celladım, bu kadar kurşundan da biraz vicdansız olduğunu düşünüyorum. Bu kadarına gerek var mıydı? İlk ateşin sesini duyduğumda onu anlamaya çalıştım, elinden silahı alıp kendime ben doğrultmak istedim hatta! Çünkü ateş eden o olmamalıydı; celladım, ben olmalıydım, o değil. Tüm suçu üzerime almam gerekirdi, sonrasında onun kendinden şüphe etmesini, üzülmesini istemem. Kendime zarar veren ben olsaydım her şey daha kolay olurdu. En azından neden diye düşünmezdim, başka dudaklarda şifa aramazdım. Kabul ederdim sadece.


    15

    Göğsümün solunda, kalbimin çevresi olmalı. Çıkarabilir miyim bilmiyorum. Gücüm kaldı mı bilmiyorum. Kurtulmak istiyor muyum bilmiyorum. Gözlerimden akan yaş kanımla birleşti. Dudaklarımdan kan ve gözyaşı tadını alıyorum. Nefes alışverişim yavaşladı. Ellerimi kıpırdatmaya halim kalmadı. Mermiyi çıkarsam da yarayı kapatacak cesaretimse zaten yok. Ama bir kez daha olsa, bir kez daha dikilirim karşısına. Korkusundan o kadar hızlı bastı ki tetiğe verdiği tahribattan haberi bile yoktur. Bu kadar kurşunun farkında mı bilemiyorum. Bir daha eskisi gibi adımlarımı atabilecek miyim bilmiyorum. Üşümeye başladım. Üzerimi kalınca bir örtüyle kapayıp kaybolmak istiyorum. Üzerime geçirdiğim her şeye kan bulanıyor. Kurtulamıyorum. Kapadığım yaralardan kan sızıyor hala. Baş dönmesi vücudumu neredeyse ele geçirdi. Algılarım kapanmak üzere. Bedenimi daha fazla taşıyamıyorum. Silahı elinden düşürdüğü an gözlerimin önünde. Hiç arkasına bakmadı. Döndü arkasını ve yürümeye başladı, hiçbir şey olmamış gibi. Devam etti yoluna, arkasında bıraktığı yıkımı umursamadı bile. Üzerine suçu bile almadı, suç aletini bıraktı olay yerinde. Kaçtı, gitti veya devam etti, fark etmez artık. Dizlerimin üzerinde kalakaldım. Sesimi çıkaracak gücüm yoktu, haykıramadım bile. Uzaklaşmasını izledim. Ne yaptığının farkında olmasını istedim. Son kez de olsa arkasına bakmasını istedim, çok istedim. Pişmanlık aradım, gerekçe aradım, umut aradım. Bakakaldım sadece, kalkıp dönmekten başka çarem yoktu. Ardına adımlarımı atamazdım artık. Yetişemezdim zaten, izin de vermezdi. Neden ki, ben ne yapmıştım? Bari bir neden olsaydı ellerimde.


    16

    Göğsümün tam ortasında, hissetmiyorum artık hiçbir şey, yüzümde inceden bir gülümseme var göz kapaklarımsa çok ağırlaştı.


    • Düşünce
    • •
    • Deneme
    • •
    • Duygu
    170 görüntüleme0 yorum
    1
    2345
    • mfdonat
    • mfdonat
    • Beyaz Facebook Simge
    • Beyaz Google+ Simge

    donattan.com