Bu site
.com
site kurucusuyla tasarlanmıştır. Kendi sitenizi bugün kurun.
Hemen Başla
  • BLOG

  • HAKKIMDA

  • İLETİŞİM

  • More

    Use tab to navigate through the menu items.
    thumbnail_Adsız-Resim.png

    Donat'tan

    İçimden geçenler, kendime yazılar

    • mfdonat
    • mfdonat
    • Beyaz Facebook Simge
    Başlamadan önce buraya göz atabilirsiniz
    • Donat
      • 18 Nis 2021
      • 4 dakikada okunur

    Anlatamadım

    Gözlerimi açtığım an, karanlığın içinde yapayalnız olduğumu fark ettim. Rüyadan gerçekliğe geçtiğim kısacık saniyelerde, gördüğüm hatıranın gerçek olma ihtimalini düşündüm. Epey süre geçmesine rağmen ilk günkü korku ve endişe hala içimde geziniyor. Gerçek olmasını kalbimdeki tüm dileklerden daha fazla istediğimi belirtmek isterim. Sahi o günden beri kaç gün geçti? İlk günkü gibi zorlanıyorum. Hatırladığım gibi içerimde bastıramadığım heyecan tüm bedenimi kaplıyor. Rüya olduğunu kabul etmekte artık çok zorlanmıyorum, sadece kısa bir süre. Kendimi toparladığım gibi acı bir gülümseme suratıma oturuyor sonrasında uyku tutmadığından sıcacık yatağıma veda ediyorum.


    Karşına geçtiğim gibi neler neler anlatasım var biliyor musun? Gerekli olsun veya olmasın yaşadığım günün tüm ayrıntılarını anlatmak istiyorum. Anlatırken heyecanlanmak kah üzülmek kah sinirlenmek istiyorum. Yaşamak istiyorum anlatırken, seni de anımın içine adeta yerleştirmek istiyorum. Biliyorum zaten çok fazla takmazsın. Belki bana bir gülümsemeyle eşlik edersin. Hatta kaşlarımı çattığımda, bunları kafama bu kadar takmamam gerektiğini söylersin. Kendi cümlelerimde anlamlandıramadığım noktalara odaklanır beni aydınlatırsın; en azından ben böyle düşünüyorum, yapmasan da ben böyle hayal etmek istiyorum.


    Yeni işimi, yeni dostlarımı, yeni aşklarımı anlatmak istiyorum. Kimi zaman sevinir, kimi zaman eleştirirdin. Herhalde dostlarımı iyi seçmemi, aşklarımın da beni üzmemesini isterdin. Sabahlara kadar konuşup dururduk, en ince ayrıntılarına kadar… Yeni hayatımı, düzenimi anlatmak istiyorum. Farkındayım, pek de bir düzenimin olmadığını; artık toparlanmam gerektiğini söyleyip durursun. Merak etme alışmaya çalışıyorum yakında sen de onay vereceksin. Yeni muhitimi, yeni evimi, yeni odamı anlatmak istiyorum. Emlakçının bize rutubetli berbat bir evi çocukmuşuz gibi nasıl iteklemeye çalıştığını görmen gerekiyordu. Kapı açıldığı gibi kokudan farkına varırdın. Odama basit bir eşya almak için saatlerce neredeyse aynı ürünler arasında ikilemde kaldığımı bilirsin. Ne heveslerle aldığım ürünler, kutudan çıktığı gibi kenarda bekliyor. Bir yandan çok hevesliyim, hemencecik yerleştirmek istiyorum; bir yandan da keyifsizim, kalsın orada olduğu gibi zaten bir işe yaramayacak. Herhalde sen hemencecik en güzel yerlere eşyaları yerleştirirdin. Bilemiyorum bana öyle de geliyor olabilir. Sen de başta benim gibi heveslenip sonrasında da vazgeçebilirsin. Tam karar veremiyorum.


    Biraz değiştim ben, biliyor musun? O kadar zaman geçti ki ben bile çoğu zaman farkında değilim. Hatırlarsın herkesi kafama takıp büyütüp dururdum. Şimdi çoğu kişiye ve olaya aldırmıyorum bile. O geriye kalan az kişi, çok daha fazla kırabiliyor ama beni. Bazı konulardaki haksızlığımın farkına daha çabuk varabiliyorum. Kahveyi şekersiz içiyorum mesela, eskiden ne de acı geliyordu! Merak etme, beni ben yapan özelliklerim olduğu gibi duruyor. Hala bazı konularda çok düşünüyorum ve hala çok özlüyorum. Tekrar tekrar hatıraları yaşayıp tüm suçları yine kendimde toparlayıveriyorum. Acı gülümsemen altındaki endişeyi gözümde canlandırabiliyorum. Hala benim için endişelendiğini hayal etmek istiyorum, zorlanıyorum. O zamanlar bile kelimelerde beni düşündüğünü belirtmekte güçlük çekiyordun. Ya da ben böyle anlamak istiyorum.


    Ah yazdıkça yazasım geliyor! Sana her sabah kapının kenarında bekleyip beni korkutan kediyi şikayet etmek istiyorum. Hep aynı yerde hep aynı şekilde tıslayıp duruyor bana, ben de hep aynı şekilde korkuyorum. Yavrusu falan mı var anlamadım, sanırım o da benimle eğleniyor. Senin müziklerinin üzerinden epey zaman geçti lakin arada hala dönüp dinliyorum. Sevdiğim müziklerin bizi bir süre işgal ettiğini bilirsin, sen gideli kaç parça geçti biliyor musun? Sevmesen de seni o parçalara maruz bırakmak istiyorum. Müziği beğenmesen de başka bir yerde duyar duymaz aklına benim geldiğimi, gülümsediğini düşünüyorum; öyle değil mi?


    Çok fazla kilo aldım, sonunda! Şimdi başıma dert olacak gibi ama bakalım. Nasıl durduğunu sormayı çok isterdim. Birazcık yanaklarım şişti aslında kendime geldim. Kilo almamı istediğini biliyorum. Saçlarımı kestiresim de çok vardı ama güvenemedim. Saçları değil de sakalımı bıyığımı kesmemi istersin diye düşünüyorum. Çok kararsız kaldım, sana sormak istedim hatta ama biliyorum ne olsa kabulun olurdu. Gülüp dalga geçerdin yakıştıramasan da. Yanlış anlamazdım merak etme, önce bir somurtup gülümsemeyle eşlik ederdim. Düşüncelerini göremesem de böyle olurdu diye tahmin ediyorum.


    Kızacağın şeyler yaptım bazen, bilerek ve isteyerek. Bazılarından dolayı belki de nefret eder çok ama çok kızardın. Hakaretler saydırıp sinirini çıkarmak isterdin. Keşke ah keşke. Gitmeseydin, yanımda olsaydın da beni kendime getirip hatadan dönmeme sebep olsaydın. Çekip çıkarsaydın beni en diplerden fakat ne sen çıkardın ne de ben diplerde süründüm. Öylece geçti, gitti. Her seferinde dönüp arkama baktım. Orada mısın, görecek misin diye meraklandım. Kızmış sesini kulaklarımda hayal ettim fakat nafile… Her dönüşümde sen yine orada değildin, bakmıyordun da görmüyordun da. Kendime geldiğimde toparlandım ben de, seni üzdüğümü düşünüp bir kez daha düşüncelerimde sinirlendim. Ama merak etme bu da gelir, geçer.


    Bilemiyorum, ne seni ne de kendimi suçlayabiliyorum. Çoğu zaman kızmış olabilirim -her ikimize de- fakat günün sonunda hep farkına vardım. İkimize de kızdığım net bir şey var! Hatıralar, daha fazla olabilirdi gibi geliyor. Dönüp baktığımda az geliyor, yetersiz geliyor. Fotoğrafları saklamadım herhangi bir yere, rastgele kaldırdım ve unuttum, sahiden. Her an karşıma da çıkabilir, uzun süre ortalarda gözükmeyebilir de! Önemi de yok, bakıp gülümser tekrar başka bir yere kaldırır ve unuturum.


    Neler neler birikti anlatamadan belki de, geçti hepsi. Bir gün anlatacağım diye de beklemiyorum. Önemli değil artık zaten, alıştım. Bekleyebilirdim biliyor musun? Evet, anlamsız olurdu ve yükseklerdeki hayalin de buna izin vermezdi. Bir süre önce karar verdim oldukça da inatçıyım bu konuda. Aklımdaki her düşüncende, gülümsememi yanımdakilere yansıtacağım. Birbirinden farklı beğendiğin çiçekleri gördükçe biriktireceğim. Senin yanına gelemesem de -henüz cesaretim yok- her bir buketi sessiz bahçelerdeki, her bir unutulana ulaştıracağım.


    Sen fark etmedin belki ama benim sana son vedam hala zihnimde tekrarlanıyor.

    • Deneme
    • •
    • Düşünce
    • •
    • Hikaye
    294 görüntüleme0 yorum
    • Donat
      • 19 Kas 2020
      • 6 dakikada okunur

    Diyalog

    Odanın duvarına yansıyan ışıklara karışan hayallerim, zilin ısrarlıca çalmasından dolayı dağılarak yok oldu. Hayallerimin arasından kendine gelen gözlerimi, nispeten kirli olan duvara dalmış halde buldum. Kafamı hızlıca sağa sola sallayıp bina kapısının düğmesine bastıktan sonra evin kapısını açık bırakarak koltuğuma geri döndüm. Sönmekte olan sigaramı derince içime çektikten sonra sertçe kül tablasına bastırdım. Günün yorgunluğunu kaşlarının çöküklüğünden anladığım arkadaşım, kapıyı eliyle iteklerken kapının kapanmasını beklemeden içeriye girip karşımdaki koltuğa kuruldu. Telefonunu cebinden çıkarıp kurcalarken: “Nasılsın?” diye sordu. Sakince: “Bilmiyorum.” diyerek cevap verdim.


    “Geçen günden dolayı mı?” dedikten sonra cevabımı beklemeden devam etti: “Böyle bir olayı yaşamak isteyip istemediğimden emin değilim. İnsan ne yapacağını şaşırıyor! O an sevgim mi yoksa nefretim mi daha üstün gelir düşünemiyorum. Ne diyeceğimi zaten hiç bilmiyorum. O an aklımdan kötü anlar mı geçer veyahut aklıma yaşayamadığımız, kaçırdığımız onca zaman mı gelir bilemiyorum. Sanırım kaçardım ben.” dedi ve ayaklarını masaya uzatırken ses tonundaki endişeyi hissettim. “Ya sen kaçarken sana seslense hatta seni durdurmak için arkandan tutsa? O zaman ne yapacaksın, o an hissettiklerinin önemi yok mu? O anda, o kısacık zaman diliminde, bu kadar kararlı davranabilir miydin? Aksine kısacık saniyelere kendini teslim mi ederdin? Hem de ondan sonrasında ne yaşanacağını bilmezken, belki de o an en son ‘an’ ise?” dedim.


    Kesin bir kararlılıkla: “Önemi yok, kaçamasam da sinirimi -ki bence sinirli değilim- hiç değilse kırgınlığımı gösterirdim, belli ederdim. Kendimi tanıyorum, yaşanamamış onca ana takılı kalırken sonrasında yaşayacaklarımın tadını çıkaramam. Bir süre sonra da bunu unutsam bile içimde bilmediğim bir öfkeye dönüşecek bu duygu, mutluluğuma hatta mutluluğumuza gölge düşürür.” dedi ve heyecanla lafın arasına girip: “Ama sadece o anın olduğunu düşün, sahip olduğun tek şey.” dememle lafımı kesip: “Tamam, kaçmadım diyelim fakat normal de olamam, sanmıyorum.” dedi.


    “Normal olma, o an hissettiğini yaşama demiyorum ki sana.” dedikten sonra derin bir sessizlik oluştu. “Yani senin o an sinirli veya senin deyiminle kırgın olduğunu varsayalım. O an ne düşüneceğini bilemezsin, bak sadece ‘o an’ diyorum. Anlık bir şey, düşünmeye zamanın yok. Bence sen hep sonrasının olduğunu düşünüyorsun, sonrasında kırgınlığının görülmeyeceğini, fark edilmeyeceğini hatta kırgınlığının üstü kapanacak diye korkuyorsun veyahut sen bir çözüm arayışındasın. Kırgınlığının bitmesini belki de her şeyi çözüp, devam etmeyi istiyorsun. Senin bir sebebe ve affetmeye ihtiyacın var.” dedim. Bir tane sigara ona uzattım, sigarasını yakarken: “Sen ne hissettin?” diye sordu.


    “Bilmiyorum, sanırım sadece özlemişim. O an hiçbir şey düşünmemiş bile olabilirim, o an ne yaptıysam içimden gelenlerdi. Sinirli, öfkeli veya üzgün değilim veya nefret de etmiyorum. O an sadece çok heyecanlandım ve ‘Nasılsın’ demek geldi içimden. Hiçbir şey olmamış gibi. Gerçekten, öylesine bir soru da değildi. Nasıl olduğunu merak ettim. Ki sinirlensem, öfkelensem ne olacaktı? Kaçsam veya görmemezlikten gelsem ne olacaktı? Ben gördüm yani kendimi de kandıramam. O an yaşanmışlıkların veya kırgınlıkların bir önemi yoktu çünkü çözümü de yoktu. Sonrası da umurumda değildi. O an sadece o andı. Evet, kırgınım ve bu kırgınlığım o an bitmeyecekti ki belli etsem çözülecek miydi? Her şeyden önce benim hevesim kırılmıştı. O an her şeyi unuttum ve içimden nasıl geldiyse öyle yaptım, o anı yaşadım. Bunun için çaba da sarf etmedim, cidden öyle hissetmedim. Bilmiyorum, özlemek bu sanırım ya da unutmak.” deyip ben de ayaklarımı uzatıp kafamı geriye doğru yasladım.


    “Sen içinde bir kini büyütemiyorsun. Ya da duyguların her şeyinin önüne geçiyor, anlayamıyorum. Bunun için demiyorum yanlış anlama, genel olarak. Ya bundan dolayı pişman olursan?” diye sorduktan sonra kalkıp bir bardak su aldı. Sonrasında mutfaktan seslendi: “Çay içer misin?” cevabımın pek önemi yoktu. “Hevesin kırılması da apayrı bir nokta…” gibi bir söz söyledi kısık bir ses tonuyla. Sessizlikte demliğe su koyuşunu dinledim. Sonrasında tekrar yerine kurulup cevabımı bekledi. “Hiçbir şey yapmayıp sonrasında ah vah edeceğime, yapmadığım bir şey için pişman olacağıma yapıp sonrasında pişman olurum. En azından bir ‘şey’ yapmış olurum. Daha mantıklı geliyor, ayrıca gerçekten umurumda değil. Bana yaptığı en büyük iyilik sanırım. Neyse.”


    Çay olana kadar ikimizde telefonlarımızı kurcaladık. Çaylar olunca önüme doğru sıcacık bardağı uzatırken: “Bugün işlerimin arasında dışarıya doğru, rahatsız edici öğlen güneşine rağmen, daldığımı fark ettim. Hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir hayale kapılıp gitmişim. Hayalini kurarken bile gözlerim çatıktı, hissettim. Gerçekleşmeyecek kadar güzel bir hayalin içinde neden çatık kaşla dolaşır ki insan! Gerçekleştirecek umudumun olmamasından mı, yoksa gerçekleşemeyecek kadar imkansız olmasından mı bilemiyorum. Sadece inancım yoktu sanırım ve hayal içinde bari her şey doğru olsun istedim. Kendi hayalimin içinde rahat edemedim! Çatık kaşlarım hayalin koruyucusu, dağılmasını engelleyen bir unsur gibi etrafta dolaşıyordu.” deyip bir kahkaha patlatıverdi. Kahkahasına bir gülümsemeyle karşılık verdim:


    “Bizim sorunumuz bu sanırım, hayalin ne olduğunun bir önemi yok. Küçük bir hayalimiz yok. Küçüklüğünden kastım sadece hayalin basit olması değil basit de olsa gerçekleşmesinin çok ama çok zor olması. Hiç kıçımın üzerinde bir hayalim olmadı, hep bulutların üzerindeydim. Bazen gerçekleşmesi çok basit bir hayali bile ne yapıp edip gerçekleşmeyecek hale getiriyorum. Bu durum yaşantımıza da yansıyor!” deyip derin bir nefes verdikten sonra çayın yanında iyi gideceğini düşünüp bir sigara yaktım. “Memnuniyetsiz oluyoruz bu nedenle mi demek istiyorsun?” diye karşılık verdi.


    “Hem evet hem hayır. Demek istediğim; istediğim herhangi bir şey oldu diyelim, çayı getirdin ve çok güzel. Seninle bir alakası olmaksızın, içine karanfil de mi atsaydık diye düşünüyorum. Ne yapıyorsak veya ne yapılıyorsa en iyisi olsun istiyorum.” deyince gülümseyerek çayı içme dercesine bir bakış attı. “Hayır, seninle alakasız diyorum. Mesela, ben çekmecedeki karanfilin yerini söyleseydim çayı daha güzel hale getirmiş olurduk. Sonuçta çekmecede karanfil olup olmadığını bilemezsin. Evet, memnuniyetsizim çay gelmiş ve laf ediyorum; hayır memnuniyetsiz değilim zira birlikte çayı daha güzel hale getirebilirdik. Bunu birçok durum ve olay için düşünmeye başlıyorum, sanki yaptığımız her şeyi daha güzel bir hale getirebiliriz. Ama bu bir yerde de çok zorlaşıyor. Bilemiyorum” deyip kafamın içindeki diğer örneklerle baş başa kaldım. “Söylemediğin için pişman mı oldun?” dedikten sonra gülmeye başladı.


    “Hayır, yanlış taraftasın. Bu yapmadığım bir şey için pişman olmak değil; aksine bu yapsaydım da yapmasaydım da güzel olacak bir şeydi. Şu an yapmadım diye kötü çay içmiyoruz. Karanfili katsaydık daha güzel olurdu. Mesela ileride öğretmen olmak isteyebilirsin ve öğretmen olabilirsin. Benim kastım şu; senin hayalin dünyadaki en zeki çocukların öğretmeni olup onları en iyi şekilde eğitmek olabilir. En zeki çocuklara sahip olamayabilirsin veyahut en zeki çocuklar olmasa da onlara vereceğin eğitimde kısıtlara hep takılacaksın. Sonuç olarak onlara uzayı anlatırken ben onları aynı zamanda uzaya çıkarmak istiyorum. Yani her zaman bir sınırın olacak ve bunları çoğu zaman aşamayacaksın. Hayallerimizin de bu şekilde olduğunu söylüyorum. Öğretmen olmanın senin hayalin olduğunu düşün. Hiçbir zaman uzayda çocuklara uzayı anlatamayacaksın. Yaşantımızı da bu noktada etkiliyor işte, daha fazlasını memnuniyetsizliğinden değil de imkanın olmadığından gerçekleştiremiyorsun ve bu noktada mutsuz olabiliyorsun.” anlatmak istediğimi doğru anlatmak isterken tamamen yanlış anlaşılmasın diye çabalarken zorlandığımı fark ettim. Karşımdaki tüm noktaları birleştiriyormuşçasına söylediklerimi tarttıktan sonra:


    “Yani geçen gün aslında bu hayallerimizin yaşantımızı etkilemesinin bir örneğiydi. Düşünüyorum, sen aslında gerçekleşmesini istediğin durumun gerçekleşmeyeceğini bildiğin için o anı yaşadın. Yani o ‘hayale’ diyelim, ulaşamayacaksın ve bu da seni o anı bir hayal gibi olduğunca yaşamaya teşvik etti. Lakin ben hayalde gözlerimi çatarken, sen dalıp gitmeyi tercih ettin. Ve uyanır uyanmaz unuttuğun birçok güzel düş gibi unuttun gittin. Bununla birlikte unutsan da az önce güzel bir rüya gördüğünün farkındasın. O zaman bu da umursamazlığa yol açıyor. Açıkçası bu bana iyi bir şey gibi gelmedi.” derken gözlerindeki düşünceli bakışı görebiliyordum.


    Düşüncelerindeki beni bataklıktan çekme isteğini anladığım an gülerek sözü devraldım: “Hayır hayır, aksine bu beni daha inatçı bir insan yaptı. Hayalim için hep sonuna kadar çabalayacağım. Ben o uzaya çıkıp orada ders anlatmak için elimden geleni yapacağım, biliyorum ulaşamayacağım lakin ne kadar yaklaşırsam o kadar mutlu olacağım.” konuşurken düşüncelerim de gözlerimde daha netleşir oldu: “Eğer elimden geleni yapmazsam, pişman olurum. Şu an bana umursamama durumu daha çok vazgeçmenin evrimleşmesi gibi geliyor. Evet, farkındayım fakat elimden gelen her şeyi yaptıktan sonra olmayınca vazgeçiyorum bu da heves kırıklığına dolayısıyla umursamazlığa yol açıyor. Bu da mutsuz olmamıza mı sebep oluyor, yani gerçekleşmeyeceğini anlayınca vazgeçmek?” diyerek kafamdaki düşüncelere arkadaşımı da katmış oldum.


    “Galiba hem haklısın hem de haksız. Haklısın, hayallerimizin karmaşıklaşması yaşamımızı da karmaşıklaştırıp mutsuz hale getirebiliyor. Haksızsın, hayallerimizin karmaşıklaşması ve haliyle yaşamımızın karmaşıklaşması bizi daha güçlü hale getirerek potansiyelimizi daha çok ortaya çıkarmamızı sağlayabiliyor. Daha çok çabalıyoruz, elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Bu durumda hangisinin daha ağır bastığı önemli olacak. Hem hayalimizi gerçekleştirmek hem mutlu olmak hem de yaşantımızı olumlu etkilemek, vazgeçmekten ziyade, olayların imkansızlaştığı noktada kendimizi nasıl evrimleştirip gerçek kılacağımıza bağlı olacak.” cümlesini bitirirken verdiği derin nefes adeta bir nokta niteliğindeydi. Benim ise kafam cümlelerin içinde daha fazla karışmış ve odadaki sigara dumanından bunalmış haldeydi. Kafamı bir anlığına toparlayıp:


    “Sanırım. Dışarı çıkıp biraz temiz bir hava alalım mı?”


    • Diyalog
    • •
    • Düşünce
    • •
    • Deneme
    136 görüntüleme0 yorum
    • Donat
      • 15 Eyl 2020
      • 4 dakikada okunur

    Karşılaşma

    Güncelleme tarihi: 13 Nis 2021

    “Hemen geliyorum.” deyip telefonu hızlıca kapatırken merdivenin son basamağından atlayarak sokağa fırlayıverdim. Avare sokaklarda adımlarımı hızlandırırken cebime atmaktan rahatsız olduğum anahtarlarım, sol parmaklarımda şıngırdıyor diğer yandan sol elimde cüzdanı sıkıca tutuyorum. Tekrardan çalma ihtimaline karşı cebime telefonu koymadım bile diğer elimde bir o yana bir bu yana sallanıyor. Hafiften ciddi takındığım suratım selam almaya müsaitliğini belli ederken kendini tutamayan neşeli gözlerim çevremdekilerin gülümseyerek üzerime bakmasına neden oluyor. Cebimdeki paketten bir sigara çıkarıp kurumaya yüz tutmuş dudaklarımın arasına yerleştirdim. Ateşin alev almasını beklemeden yan taraflardan boğuk ve öksürmeye hazır bir ses “Gençsin, zarar veriyorsun kendine!” diye seslendi. Gençliğimin kuvvetine güvenerek köşedeki yaşlı amcaya ellerimi iki yana açıp kafamla “Bir şey olmaz.” dercesine bir bakış attım. Gözlerindeki pişmanlığı gösteren yaşlı amcadan dudaklarını gerip boynunu sola doğru hafif çevirerek “Ne halin varsa gör!” bakışını aldıktan sonra cüzdanın hemen arkasına, sol elimin içine, paketi sıkıştırdım.


    Caddeye çıktığım an çevremdeki insanların endişesi üzerime ağırlık gibi bastırmaya başladı. Düşünceli, dertli, üzgün, neşeli, mutlu, mutsuz ve sabırsız bir sürü insan çevrelerindekileri umursamadan yollarına devam ederken ben onların duygularını içimde hissetmeye başladım. Neler düşündüklerini, neler hissettiklerini ve neden hissettiklerini kafamda canlandırmaya çalıştım. Durağın hemen önünde saatine sürekli bakan, saçlarını istemsizce eliyle düzeltmeye çalışan ve sürekli giymediği belli olan güzelce ütülenmiş gömleği kemerinin arasından kendini bırakmaya başlamış ve onu düzeltemeyeceğini bilse de çaresizce eliyle kemerine sıkıştırmaya çalışan endişeli orta yaşlı adam, hayatının fırsatı olan bir görüşmeye gidiyor. Sol taraftaki pastanenin önünde, sinirli ve meraklı bir şekilde etraftakileri süzen, önündeki çay bardağını kırarcasına karıştıran -gülümsese eminim çok yakışacak- saçları beyazlamaya yüz tutmuş somurtkan teyze; eşine olan hıncını çevredekilerden çıkarmak istiyor. Bana doğru yürüyen iki genç çift görüyorum; bol tişört, altında da epey rahat olduğunu düşündüğüm şort giymiş, saçları -genetik olmalı- açılmaya henüz başlamış çocuk; yanındaki güler yüzlü, üzerine pek de rahat görünmeyen bir elbise geçirmiş, duygularını henüz inatla göstermese de yavaştan yanındakine gülümseme atan kızı güldürebilmek, etkileyebilmek için denemeler yapıyor. Tabii bence, yani ben kafamda böyle canlandırdım. Diğerleri çok da dikkatimi çekmedi ayrıca sıkıldım sanırım.


    Kalan azıcık yolumu hayallerime ayıracağım. Çevremdekiler artık bir silüetten ibaret. Yanımdan geçip gidenleri önemsemeden, anlamsız hayallerim ve kafamın içindeki düşünceler ile birlikte yoluma devam edeceğim. Lakin ne hayallerim bir çizgi üzerinde ne de düşüncelerim. Hiçbirini toparlayamıyorum, söz hakkı almadan konuşan ilkokul öğrencileri gibi sürekli çene çalıyorlar. Tam birine odaklanayım derken bir bakmışım arka taraflarda sesi çıkmayan bir başka hayale dalmış gidiyorum. Sonrasında ciddi bir düşünce esir alıyor beynimi, ondan kurtulmak isterken bir önceki hayali hatırlamak istiyorum fakat başaramıyorum. Kafamdaki amansız savaşın etkisiyle suratımda kızgın bir ifade belirmiş olmalı ki dalgınlığımdan çıkar çıkmaz göz göze geldiğim sevimli çocuğa gülümsemeye çalışsam da çaresizce annesinin bacaklarına sarılıp belli belirsiz laflar ederek ağlamaya başladı. Gözlerimi büyütüp şaşkın bir bakışla birlikte annesine dudaklarımla “Bilemiyorum.” ifadesi atıp yoluma devam ediyorum. Sonrasında ben de birisinin odaklanmadan duyamayacağı kısık bir sesle bir şeyler mırıldanıyorum, dudaklarıma bakılsa da ne söylediğim anlaşılabilir aslında. Kafamı birazcık eğip hafiften önüme hafiften de karşıma bakarak ilerliyorum. Kimseye çarpmamak için son anda bedenimle manevralar yapıyorum, kimse kimseye dikkat etmiyor! Telefonum elimde titrerken kimin aradığına bile bakmayıp hemen telefonu açıp kulağıma doğru tuttum. “Geldim.” deyip cevap bile beklemeden kapayıverdim.


    Bir anda olduğum yere çakılı kaldım, hareket edemiyorum. Yutkunma sesimi beynimin en derinlerinden duyuyorum, boğazım düğümlenmiş zorlanıyorum. Elimdeki paket ve cüzdan yavaşça kayıverdi, parmaklarımın arasından anahtarın kaydığını hissettiğim an diğer elimdeki telefonu sıkıca tutuyorum. Yerde dağılmış sigara paketini ve cüzdanımdan saçılan kartlarımı bir an dahi düşünmedim. Sağ bacağım sanki bana ait değil ve beni rezil ediyor şu an! Bedenimden fırlayıp özerkliğini ilan edecekmiş gibi zangır zangır titriyor. Sıkıca telefonu tuttuğum elimle sağ ayağımı çimdikleyip, azıcık olsun durmasını umarak, üzerine bastırıyorum. Kalbimin atışını damarlarımda duyuyorum, hissediyorum; beynimin içi, tüm vücudum zonkluyor. Sol tarafıma kafamı çevirsem belki de kalbimin göğsüme çarpışını göreceğim. Filmlerde gördüğüm kocaman savaş baltasını sanki sağ omzumdan belimin soluna kadar geçirmişler gibi bir acı hissediyorum ama görünürde yara da kan da yok. Göğsümün yanması nefes almama engel oluyor. İçimde sürekli tekrar eden bu acının bir an önce geçmesini istiyorum. Acı içerimde nefes alır gibi azalarak iyice ilerliyor, tam bitti dediğim anda derince bir nefes alır gibi başa sarıyor. Sanırım artık nefes almıyorum. Gözlerimin kızardığını hissediyorum, lütfen teslim olmayın; en güçsüz anlarımda dahi dayanmıştınız, yine dayanın. Kim bilir ne haldeyim şu an; tişörtümün üzerine dün kahve dökmüştüm, lekesi hala görünüyordur. Çok kırışık mıdır acaba? Diğer pantolonumu giyseydim keşke o bana daha çok yakışıyordu. Saçlarımı artık diğer tarafa atıyorum acaba fark etmiş midir? Ah saçlarım, kesin saçma bir haldedir! Hiç dikkat etmedim, aynayla kaçamakça yüzleşip evden hızlıca çıkıvermiştim. Eğer bu karşılaşma gerçekten kaçınılmazsa zamanı geri alıp en güzel halimle karşısına çıkmak isterdim. Ne yapacağımı, ne diyeceğimi, nasıl tepki vereceğimi bilemiyorum. Biraz önce daldan dala atlayan tüm düşünceler ve hayaller yok oldu. Hiçbir şey olmamış gibi devam mı etsem, ilerden sola dönünce her şey bitecek, umarım. Fakat hareket edemiyorum. Keşke şu an da yok olsam! Allahım n’olur şu halimi fark etmiyor olsun!


    Gözlerinin içine bakmamalıyım, bakmamalıyım! Lakin aldı tüm benliğimi, baktım bir kere… Gözlerinin algısında kayboldum, koyu kahverengi gözleri üzerimde, ne yapacağım şimdi! Gözlerine inceden ve özenle yaptığı belli olan makyajı gözlerini daha bir ön plana çıkarıyor. Sinirli mi, şaşkın mı, mutlu mu anlayamıyorum; galiba sinirli bilemiyorum kafayı yemek üzereyim, hiç umurunda da olmayabilir. Biraz önce kim olduğu önemsiz tüm insanları okurken karşımdaki hakkında en küçük bir fikrim bile yok! Bir an olsun içinden geçenleri duymayı, tam şu an ne hissettiğini bilmeyi çok isterdim. Ona bakarken dalmışım, aptallığım suratımdan okunuyordur! Değişiklikler fark ediyorum çehresinde, azıcık kilo almış sanki yanaklarından fark ettim. Burnu mu kızarmış, güneşe karşı yürümesinden olmalı. Saçları, en son gördüğümde böyle değildi; ne kadar da yakışmış! Rüzgarın hafif esintisi parıldayan saçlarını arkasına doğru savuruyor. Sahi ne kadar süre geçti görmeyeli? Ayrıca biraz da yorgun gibi. Ruju dudaklarının üzerinden hafif taşmış, komik değil çocuksu ve tatlı görünüyor. Yüzü, sade ve tertemiz, makyajı hiçbir zaman abartmamıştı zaten; abartınca güzelliği bir yabancı gibi oluyordu. Boynundan neredeyse hiç çıkarmadığı altın sarısı kolyesinin parıltısı gözüme çarpıyor. Mevsimin renkleriyle bürünmüş, kırmızının üzerinde çiçek motifleri kaplı uzunca elbisesi ne kadar da yakışmış. Bununla birlikte dudaklarındaki şaşkınlığı görüyorum. Evet! En savunmasız, en çaresiz ve duygularını kontrol edemeyen ona ihanet eden dudakları... Gözleri kadar usta değil açık etti kendini! Harekete meyil verdiğini görüyorum, sakın! Konuşmasını istemiyorum, hayır istiyorum. Sesini unuttum lakin dudaklarının arasından ismim yükselirse heyecandan bayılırım. Kokusu hafiften çarpar gibi oldu burnuma, sakın! Rüzgar yön değiştirmesin suratıma çarpıverir tüm kokusu, hatırlarım tekrardan, sarhoş olurum. Onu unuttum tamamen ama bir adım atsa boynuna atlar, sımsıkı sarar, aklımı kaybederim. Gerçekte miyiz şu an? Ah bilemiyorum! Sadece özlemişim herhalde, ne de güzel duruyor öyle.


    Lütfen bana yeni bir anı verme sonra üzerimde yük oluyor.

    • Deneme
    • •
    • Duygu
    • •
    • Özlem
    247 görüntüleme0 yorum
    1
    2345
    • mfdonat
    • mfdonat
    • Beyaz Facebook Simge
    • Beyaz Google+ Simge

    donattan.com