Bu site
.com
site kurucusuyla tasarlanmıştır. Kendi sitenizi bugün kurun.
Hemen Başla
  • BLOG

  • HAKKIMDA

  • İLETİŞİM

  • More

    Use tab to navigate through the menu items.
    thumbnail_Adsız-Resim.png

    Donat'tan

    İçimden geçenler, kendime yazılar

    • mfdonat
    • mfdonat
    • Beyaz Facebook Simge
    Başlamadan önce buraya göz atabilirsiniz
    • Donat
      • 5 Nis 2020
      • 3 dakikada okunur

    Neden?

    Ne oldu biraz önce? Hiçbir şey anlamadım. İçimdeki bu his ne, ne oluyor bana? Deliriyor muyum yoksa ölmek üzere miyim? Ölüm bunun gibi bir tat mı? Dilimin üzerindeki hissizlik var, dudaklarım yanıyor, tüm iç organlarım havada sanki, kulağıma hafiften bir çınlama hakim, gözlerim netliğini kaybetti, dokunduğum her yüzey yumuşak mı, gerçekten birisi bana ne olduğunu açıklayabilir mi?


    Vücudumun içindeki istemsiz titremeyi durduramıyorum. Dengemi kaybetmiş gibi hissediyorum, çöktüm yere ama hala düşecek gibiyim. Destek aldığım bacaklarım kendilerinde değiller, güvenemedim onlara. Oturduğum yerde nasıl düşecek gibi hissedebilirim ki?


    Kusacağım sanırım, içimdeki tüm organlar boğazımda resmen, ya da sanki havada asılı kalmışlar gibi. Şok mu geçiriyorum ben yoksa şu an? İçimdeki fırtınaya nasıl engel olabilirim? Bir saat önceki halime geri dönebilmek için tüm çocukluk resimlerinden vazgeçebilirim, evet kardeşlerimle olanlar dahil.


    Karnımdan boğazıma kadar yukarıya doğru akmakta olan bir rüzgar var. Çok güçlü ve derinden esiyor. Rüzgara kapılmış, çivileri gevşemiş, rüzgarın hareketiyle bir yerinden çıkan bir yerine oturan, rahatsız edici sesler çıkaran, biraz sonra sanki çökecekmiş gibi hırpalanan eskimiş bir tente gibi. Karnıma bastırıyorum olanca gücümle, geçmiyor. İçimdeki haşin dalgaları durduramıyorum. Lütfen yardım edin.


    Ellerim saçlarımın arasında başımı sıkıca tutuyor. En amansız kabuslarımdaki yamacın kenarındayım. O düşüşü asla uyanmadan yaşıyorum. Nefesim kesiliyor. Yutkunamıyorum. Sinirli miyim ben? Düşünemiyorum, beynimin içerisinde dişleri kanlı aslanı görünce kaçan zebraların telaşı var. Her yer toz duman, göz gözü görmüyor. Kollarımda güç hissedemiyorum. Ellerimi başımdan çekersem başımı da omuzlarımın üzerinde tutamam.


    Sigaramı cebimden titreyerek çıkardım. Dudaklarıma götüremiyorum, başardığımda da bu sefer çakmak aynı yanılsamayı yapıyor bana. Çakmağı çakacak güç parmaklarımda yok. Ellerimin titremesinden ateşi sigarama denk getiremiyorum. Başardım, derin bir nefes aldım ve bu başımı daha da çok döndürdü.


    Çaresizlik bu mu yoksa? Haksızlığın, saygısızlığın farkındayım. İyi de ben bunu hiç hak etmedim ki! Ben bu saygısızlığı, haksızlığı hak edecek hiçbir şey yapmadım! Üzülüp, gözlerimden yaşların gelmesi gerekmiyor mu? Neden ağlayamıyorum da bu his hakim benliğime. Hiçbir şey yapamayacak olmamı vücudum daha önce mi anladı? Bedenim beni kendimden korumak için mi bunları yapıyor? Kor bir alev düştü sanki içime fakat sadece düştüğü yeri yakıyor.


    Doğruldum, kalkmam lazım buradan. Bir bardak su içmem gerekiyor, geçer belki bu. Bardağı zar zor tutabildim. Kursağımda kalmış birçok heves gibi su da kaldı orada. İçemiyorum, kusasım geliyor. Kızgınım, çok ama çok kızgınım. Olanca gücümle bağırıyorum. Sesim kesilene kadar bağırıyorum. Kimse duymuyor. Ellerimi yumruk yapıp sağa sola geçiriyorum. Vurmamla birlikte az da olsa acı hissettim ellerimde. Ellerimin üzeri duvar yüzünden soyuldu, kan akacak gibi ama akamıyor. Birazdan süzülmeye başlar sanırım.


    Çok acı çekiyorum. Adeta defalarca bıçaklanmışım ve kenara atılmışım öylece. Soğuk suratıma çarptıkça kendime geliyorum da hareket edemiyorum. Canım yanıyor, hiç böyle olmamıştı. Hiç canım bu kadar yanmamıştı. Gözyaşlarım toparlandılar ama inat ediyorum. Özgür bırakmayacağım onları. Kalbim, kalbim atmıyor sanki. Pes etti, dayanamıyor bu acıya, küfürler savurduğunu duyuyorum, benden nefret ettiğini hissediyorum. Allah’ım yardım et, bu acıya son ver, devam edemiyorum!


    Hatırlamaya çalışıyorum. Nedenini anlamaya çalışıyorum, anlayamıyorum. Gerekmediği zamanlarda fazlasıyla çalışan aklım meczup gibi dilini dışarıya çıkarmış dalga geçiyor benimle. Bana ne oldu? Bu his nasıl geçecek? Lütfen birisi yardım etsin bana. Yastığımı başımın üzerine geçirip yorganımla tüm bedenimi kapatıp günlerce belki de haftalarca uyumaya ihtiyacım var. Hiç kimseyi görmek istemiyorum.


    Anımsıyorum. Bana yardım edebilecek tek kişi mi yaptı bunu bana? Gücüm, kuvvetim, dengem ona yaslanmıştı, güvenmişti de birden bire çekiliverdi arkasından. Neden? Bir nedene ihtiyacım var, hak ediyorum bunu. Yoksa kafayı yiyeceğim! Derin bakışların, engin gülümsemen, sonsuz sarılman; o da mı yalandı? Sana ulaşamıyorum, seni anlayamıyorum. Bu işe yarayacak mı sence, bana sadece acı veriyor. Şu an başaramasam da bir gün senden nefret edeceğim.


    Yoksa bunu kendime ben mi yaptım? Ben mi verdim tüm gücü onun ellerine? Pimini çektiğim bombayı verdim avuçlarına ve tutmasını istedim. Dayanamadı, sonunda bıraktı elinden bombayı. Küçücük bir alanda tek etkilenen, tek hasar alan benim, mahvoldum.


    Yazarsam geçer mi? Tam şu anda ne hissediyorsam ve bunu tüm çıplaklığıyla yazarsam geçer mi? Acım, bu hissim geçene kadar yazarım hem. Ne zaman biterse de bırakırım kalemi. Başarabilir miyim? Ellerim buna izin verir mi? Hareket edersem bayılabilirim lakin denemek zorundayım. Elimden başka hiçbir şey gelmiyor. Tek çarem, son çarem belki de mutlak umudum bu.


    Ya da annemi mi arasam? Onun sonsuz sesinden duyacağım bir laf rahatlatır beni. Evet evet, en çaresiz, en zor anlarımda bir kelimesiyle gözyaşlarımın coşup barajları yıktığını hatırlıyorum. En tükenmiş anlarımda beni yalnız bırakmayan, ne olursa olsun, hep yanımda olan o değil mi? Ama ya onu üzersem? Ya gerçekten beni düşünen belki de seven tek insanı çaresizliğime hapsedersem. Hele de eğer deva bulamazsa, benden de fazla üzüleceğini biliyorum, yapamam.


    Kalemi elime almadan balkonun köşesine yaklaştım. Aşağıya doğru bakıyorum. Yükseklik başımı döndürüyor ayrıca davetkar; ona teslim olmamı istiyor. Esinti bedenime çarptıkça hissedebildiğimi hatırlıyorum. Ellerim mermere dayalı kuvvet alıyor. Şuracıktan atlayıversem her şey geçer mi?


    Lütfen yardım edin, dayanamıyorum bu acıya.

    • Duygu
    • •
    • Düşünce
    • •
    • Deneme
    126 görüntüleme0 yorum
    • Donat
      • 22 Mar 2020
      • 3 dakikada okunur

    Düşünceler

    Güncelleme tarihi: 3 Eyl 2020

    Kimi zaman aklımın içindeki düşüncelerin sohbetine engel olamıyorum. Özellikle yatmadan hemen önce ışıkları kapadığım kafamı yastığa dayayıp yorganı üzerime çektikten sonraki zamanlar. Karanlıkta ve sessizlikle düşüncelerimle baş başa kalıyorum. Kafamı ne tarafa çevirirsem çevireyim hep oradalar ve asla kurtulamıyorum. Beni rahatsız ediyorlar çoğu zaman. Üzüyorlar genellikle, hiç istemediğim cümleler kuruyorlar. Onlarla sohbet etmek istemiyorum. Düşüncelerimin boğazını sıkarak nefesini kesmek istiyorum yoksa onlar beni öldürecek. Düşüncelerim yüzünden kendimi duyamıyorum.


    Kendimi dinlemek istiyorum, gerçekten. İçerimden gelen melodilere eşlik etmek, onları dışarıya çıkarmak, rahatlamak biraz da duyurmak istiyorum çevremdekilere lakin izin vermiyorlar! Bu düşünceler de bana ait değil mi? Neden durduramıyorum, neden kontrol edemiyorum, neden benimmiş gibi hissedemiyorum, neden çok kötüler? Yoksa dinlemek istediklerim dışarıya göstereceğim yalanlar mı? İçerimdekiler kötü de onları saklamak mı istiyorum? Kendimin bile kabul etmediği düşünceler gerçekten benim olabilir mi?


    Yine başladılar. Çalmakta olan kısık sesli müziğin arkasına saklanmışlar, çaktırmadan sesleniyorlar bana. Defolun! Ah kafamın içinden çıkın. Ben bu olamam. Neler neler diyorlar bir bilseniz. Bazen kendi aralarında tartışıyorlar. Hangisinin daha kötü olduğuna ben bile karar veremiyorum.


    Türlü türlü hinlik arayışındalar. Benimle uğraşmadıkları zaman dışarıya, dışarıdakilere zarar verme peşindeler, beni de buna alet ediyorlar. Bazen masum gibi görünen planları satmaya çalışıyorlar bana, bazen hiç de çekinmiyorlar sözlerinden, veryansın etmeden savuruyorlar sözlerini. Arada bir aklıma düşüyor da onları dinleyesim geliyor! Bir bakmışım ilk hamleyi atmışım sözlerine karşı. Sonradan bir anda dank ediyor da toparlıyorum kendimi.


    Düşüncelerimin dışarıyla uğraşmaları daha iyi diye düşünüyorum bazı zamanlar. Hele bir de benle uğraşmaya başladıklarında! Dayanamıyorum, yapamıyorum. Kafamın içinde binbir parçaya ayrılmış tümörler gibi. Benimle alay ediyorlar, olmayacak sözler ediyorlar, emin olduğum konularda şüpheye sokuyorlar, dostlarımla arama girmeye çalışıyorlar, kendimden nefret etmemi istiyorlar! Lütfen bırakın beni. Yalvarıyorum.


    Katlanamıyorum artık düşüncelerime. En sonunda teslim olacağım. Yanlış anlamayın dışarıya karşı kötülük etme peşinde değilim. Sizi kurtarmak için kendime karşı olan düşüncelerime kulak vereceğim. Böylelikle sizi de rahat bırakırlar. Ben teslim olurum, siz kurtulursunuz.


    Kafamın içine hapsetmeye, onları yok etmeye, onları yakalarından tutup ellerimle boğmaya, onları tam manasıyla öldürmeye çalıştım yemin ederim fakat başaramadım. Çok güçlüler, çok fazlalar, çok inatçılar, çok acımasızlar. Onlarla her savaşımdan mağlup ayrıldım. Her savaşımda yenildim düşüncelerime, teslim oldum sonunda. Anlamayabilirsiniz tabii beni, siz hiç onlarla baş başa kaldınız mı?


    Sessizlikte çıkıyorlar deliklerinden. Etrafımdaki sesler, gürültüler oluyorlar. Sohbetlerine katılmamı, onlara eşlik etmemi, onları dinlememi istiyorlar. Ah o düşünceler. Beni kendi sessizliğimle rahat bırakın. En küçük ses parçası bile duymak istemiyorum lakin sessizlik güçlendiriyor onları. Aralarındaki muhabbete engel olamıyorum.


    Kalabalıkta güçsüz oluyorlar, sevdiklerimin yanında pısıp kalıyorlar, dostlarımın yanında kendilerini melek gibi göstermeye çalışıyorlar, kendimleyken de çıkarıyorlar vampir dişlerini! Çaresiz kalıyorum, eğiyorum boynumu istemsizce. Yalnızlık düşüncelerimi güçlendiriyor. Adeta tek vücut olup beynimden tüm bedenime işliyorlar. Yalnızlık mahvediyor beni, güçsüz bırakıyor.


    Bir yalnızlık bir de karanlık! Ah o uyku tutmayan geceler! Kafamı bir o tarafa bir bu tarafa çeviriyorum, yastığımı başımın üstüne kapatıyorum sırf düşüncelerimi duymamayım diye. Bazen kısık bir ışık bırakıyorum da silahlarımı hazır tutmuş oluyorum onlara karşı. Uyuduğum anı, ateşkes ilan ettiğimiz anı, hiçbir zaman hatırlayamıyorum. Yastığıma sarılıp gözyaşlarım içinde kaldığım zamanlar gülüp bırakıyorlar sanırım benimle uğraşmayı.


    Düşüncelerimin yalan söylediklerini bilsem de doğrularla kendilerini güçlendiriyorlar. En kötüsü bu değil mi? Yalanların, yanlışların, hataların, kötülüklerin kendilerini doğrularla, güzelliklerle, iyiliklerle güçlendirmesi… Öyle sağlam bir temele oturtturuyorlar ki kendilerini ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz.


    Düşüncelerini susturabilen kimse var mı? Var ise lütfen bana da öğretsin yoksa günün birinde onlara eşlik edeceğim. Zaten baş edemediğiniz olaylara eninde sonunda teslim olup olanca gücünüzle onlara katılmıyor musunuz? Eğer ben de bunu yaparsam kötü birisi mi olurum? Ama elimden gelen her şeyi yaptım, lütfen hak verin kelimelerime. Günün birinde düşüncelerimle birlik olduğum zaman bana kızmayın.


    Unutmadan ekleyeyim, bir de en çaresiz anlarınız vardır. Ne yapacağınızı bilemediğiniz anlar. En üzgün olduğunuz, en çaresiz olduğunuz anlar. O zamanlar düşüncelerim sanki benim iyiliğimi ister gibi davranıyorlar da ben de kanıyorum. Bana yardım edeceklerini, beni düşündüklerini, yanımda olduklarını sanıyorum; uzatıyorlar ellerini masumca. O en çaresiz, en güçsüz anlarımda; sıkıyorum dişlerimi, gözyaşlarımı kurutuyorum, el veriyorum düşüncelerime. Ve tabii sonrası… Kahkahalarını, benimle alay ettiklerini, eğlendiklerini görüyorum her seferinde ama her seferinde. Asıl suçlular: karanlık, sessizlik, yalnızlık, çaresizlik. Asıl suçlular esasen, kabul etmek istemesem de, beni çaresiz bırakanlar! Onlar yüzünden düşüncelerime muhtaç oluyorum.


    Galiba tek çözümü meczuplar bulmuş: ne düşünceler umurlarında, ne yaptıkları, ne söyledikleri; hoyratça ve umursamadan devam ediyorlar, her şeye rağmen.


    *Yeni Sayfa'dan

    • Düşünce
    • •
    • Deneme
    • •
    • Duygu
    111 görüntüleme0 yorum
    • Donat
      • 24 Eyl 2019
      • 4 dakikada okunur

    Gizli Bahçe

    Evvelden beri anlatılanlara göre şehrin çıkışında bulunan büyük ormanın içinde gizli bir bahçe varmış. Yerini kimseler bilmezmiş sanki sürekli yer değiştirirmiş ancak gizli bahçe görünmek isterse kişinin karşısına çıkarmış. Herkes o gizli bahçeyi görmek, içine girmek istese bile çoğu o kadar şanslı değilmiş. Bazı düzenbazlar gizli bahçeye girdiğini söyleyip insanlara hava atarmış lakin gerçekten bahçeye girebilenler ya delirirmiş ya çıktıktan sonra bir daha yüzleri gülmezmiş ya da onlardan bir daha kolay kolay haber alınmazmış. Nadir de olsa bazıları anlamsızca kaçarmış buradan, bu kişileri kimseler anlamazmış. Herhangi bir sebepten dolayı gizli bahçeden çıkmak zorunda olanların çoğu tekrar gizli bahçeyi bulmak isteseler de ya bulamazlarmış ya tekrar bulup kaybetmekten korkarlarmış ya da bir daha yola çıkmaya güçleri yetmezmiş.


    Kimi gizli bahçeyi bulmak için yollara düşermiş lakin çoğu bulamaz hayatlarını mahvedermiş. Gizli bahçe ne zaman ve nasıl ortaya çıkacağına kendi karar verirmiş. Onu bulmayı çok isteyenlerden çoğunlukla kaçarmış. Çok insan kaybolmuş bu ormanda. Bazılarından hiç haber alınamamış, gizli bahçeyi bulup bulamadıkları bilinmezmiş. Oradan çıkan, mutlu olarak ayrılanların gözleri dalarmış anlatırken, çıkmak zorunda kalanlar gözleri dolarmış. Bazıları bir daha hiç konuşmaz gözleri hep gitmekli bakarmış. Genellikle gizli bahçe insanların ummadıkları anlarında karşılarına çıkarmış. Bazen anlamayanlar olurmuş, önünden geçerlermiş öylece. Bazen içeride olduklarını fark edemeyenler olurmuş. Başta anlamayıp, anlayınca da çok mutlu olanlar olurmuş. Bazen de gizli bahçeden çıkınca anlayanlar olurmuş orasını, onlar kahrolurlarmış.



    Herkese aynı şekilde görünmezmiş bu gizli bahçe. Her insana göre farklı haller alırmış. Kimine sınırsız güzellikler bahşedermiş, birbirinden renkli mis kokulu çiçekler, kendi hallerinde uçuşan mırıldayan böcekler, sonsuz parıldayan ışıklar. Kimine sessiz sakin olurmuş, kafa dinleyebileceği, rahat bir yer. Kimine hafif esinti bolca yağmur verirmiş, kimine sıcacık güneş, kimine de soğuk. Öyle hep de güzel olmazmış, kimine de sıkıntı verirmiş, solmuş çiçekler, çamurlu toprak, gözlerden damlayan yaşlar. Çıkmak isteseler bile bu kişiler bir türlü vazgeçemezlermiş. Ama ne olursa olsun herkes içinde bir yerlerde bu gizli bahçeyi bulmak istermiş.


    Masal bu ya güneşli ama bunaltmayan sıcakların olduğu günlerden birinde şehrin kalabalığından kaçmak isteyen birisinin yolu bu ormana düşmüş. Biraz kafa dinlemek, temiz hava almakmış niyeti. Gizli bahçeyi duymuş daha önceden, çocukken uyumadan önce annesi kulağına fısıldarmış bu masalı, ama artık masallara pek inanmazmış. Yani ormana girerken de aklında hiç gizli bahçe falan yokmuş. Biraz kafa dağıtıp evine dönecekmiş.


    Ormanda ilerlerken çamurlu bir yola girmiş. Her tarafı pislenmiş, söylenerek ilerlemeye başlamış çamurun içinden. İlerisinde, ağaçların içinde ahşap bir kapı görmüş, yarıya kadar açık. Arkası pek görünmüyormuş. Önü alabildiğine çamurmuş. Merak uyandırdığından bata çıka çamurun içinden kapıya doğru ilerlemeye başlamış. Kapının önünde yerde bir sürü yılan varmış, çamurun içinde bir o yana bir bu yana hareket ediyorlarmış. Kapının arkasına bakmaya çalışsa da sadece bir ışık huzmesi görünüyormuş. Çok korkmuş, ilkin geriye kaçmak istemiş ama kıçının üstüne oturmuş ayağı takıldığından.


    Kalkıp gitmek istemiş fakat içindeki merak buna izin vermemiş. Kapı da gelen esintiyle biraz daha açılmış sanki onu davet edermiş gibi. Sonunda korkusunu yenip ürkekçe ilerlemeye başlamış. Yaklaştıkça yılanlar sağa sola kaçışmış, ışık daha da bir parıldamış içeriden, kapı sonuna kadar açılmış aniden. Ahşap kapının üstünden tutmuş hayran hayran içeriye bakmaya başlamış, ağzı açık kalmış. Daha önce böyle güzel bir yeri hiç görmemiş.


    Yavaşça adımlarını atıp şaşkın gülümsemesiyle içeride gezinmeye başlamış. Birbirinden renkli, birbirinden güzel daha önce hiç görmediği çiçekler varmış içeride. Eşsiz bir koku çarpmış burnuna, tüm kokuyu ciğerlerine doldurmuş. Ellerini iki yana açıp çiçeklerin arasında yürümeye devam etmiş. Bahçenin sonu görünmüyormuş. İçeride kısa boylu, dalları çeşit çeşit meyvelerle dolu ağaçlar varmış. Hepsinin tadına bakmaya çalışmış, böyle bir tadı kesinlikle hiçbir şeyden almamış. Bahçenin ortasından hoş bir sesle bir akarsu geçiyormuş. İki elini daldırıp kana kana içmiş bu sudan. Su öyle tatlıymış ki hiç doyamamış içmeye. Artık hep burada yaşamak istemiş geri dönmek aklının ucunda bile yokmuş. Kendine çiçeklerin arasında ağaçların altında akarsunun yanında bir yer yapmış. Orada uyumaya başlamış. Uykuları çok huzurlu, rüyaları mutluluk doluymuş. Geceleyin yıldızlar battaniyesi olmuş hiç üşümemiş, gündüzleriyse güneş enerjisi olmuş hiç yorulmamış. Günler geçtikçe birbirinden sevimli hayvanlar da gelir olmuş yanına. Onları sever oyunlar oynarmış. Gülümsemek hiç eksik olmamış yüzünden.


    Bir süre orada yaşamış, onun için zaman artık durmuş, neredeyse zaman kavramını dahi unutmuş. Orada ne kadar süre kaldığını bilmiyormuş. İki gündür ordasın deseler şaşırırmış, yıllarca kaldın deseler keşke daha çok kalsaydım dermiş. Günlerden bir gün bir yağmur başlamış bahçede, durmak bilmemiş. Hayvanlar kaçmış, ağaçların dalları kırılmaya başlamış, çiçekler boğulmuş suyun içinde. Uyuyacak yeri kalmamış, üşümeye başlamış. Akarsu taşmış ayaklarına dolanmış başlamış onu bir süredir görünmeyen kapıya doğru iteklemeye. Hiç gitmek istememiş lakin adımları mecburen ilerlemiş kapıya doğru.



    Çıkmış kapıdan kendini zor atmış az kalsın boğulacakmış. Ona kalsa razıymış da mecbur kalmış çıkmaya. Arkasını dönünce bir bakmış kapıdan eser yok. Her yer karanlık ağaçmış. Şaşmış kalmış. O an masal gelmiş aklına, gizli bahçeyi bulduğunu fark etmiş. Ormanda günlerce her yere bakmış. Kapıyı bir kez daha görmeyi o kadar içten istemiş ki kimi zaman uzaklarda kapıyı görüp koşarak ilerlemeye başlarmış. O gittikçe sanki kapıda geri kaçarmış. Hiçbir zaman tekrardan ulaşamamış o kapıya. Umudu tükenmek bilmemiş, harap olmuş gizli bahçeyi ararken. Hep içinde bir umut varmış. Dolanır dururmuş ormanda, bir gün tekrardan denk gelme ümidiyle. Çok yorulunca yere uzanır gökyüzünü izlerken hayaller kurarmış; tekrardan bulmuş bahçeyi, yiyemediği meyveleri tadıyor, sudan kafasını çıkarmıyor, çiçeklerin arasında koşuyor…


    Anlatılanlara göre hala gizli bahçeyi ararmış. Arada bir hayalleri solar ormandan evine dönermiş. Gülümsediğini gören hiç olmamış, gözlerinde hep derin bir hüzün varmış. Ağlamaklı bakarmış etrafına, çok az konuşurmuş. Gizli bahçeyi bulmak için hala ormanın yolunu tutarmış. Çok vazgeçirmeye çalışanlar olmuş ama nafile. Nasıl vazgeçsin bir kere o güzel bahçeyi tatmış.


    Bir gün olur da o ormana yolunuz düşerse siz de etrafa bir göz atın, kim bilir belki size de görünür gizli bahçe.

    • Deneme
    • •
    • Masal
    • •
    • Aşk
    117 görüntüleme0 yorum
    12
    3
    45
    • mfdonat
    • mfdonat
    • Beyaz Facebook Simge
    • Beyaz Google+ Simge

    donattan.com