Bu site
.com
site kurucusuyla tasarlanmıştır. Kendi sitenizi bugün kurun.
Hemen Başla
  • BLOG

  • HAKKIMDA

  • İLETİŞİM

  • More

    Use tab to navigate through the menu items.
    thumbnail_Adsız-Resim.png

    Donat'tan

    İçimden geçenler, kendime yazılar

    • mfdonat
    • mfdonat
    • Beyaz Facebook Simge
    Başlamadan önce buraya göz atabilirsiniz
    • Donat
      • 2 Haz 2019
      • 6 dakikada okunur

    Her Şey Çok Güzel Olacak

    Dedim ki bir önceki yazımda: “Benim filmlerden beklentim: filmin bende bıraktığı kalıntıların, yansıttığı duyguları yaşatmasıdır.” Filmin, yansıttığı duyguları yaşatması her zaman güzel olmayabilir. Bu kalıntıları her zaman istemeyebilirsiniz. Bazen yansıyan duyguları, absorbe edip içinizde öldürmek istersiniz çünkü bir süre sonra bu duyguların yaşamasının sizin yaşamınıza zarar vereceğini düşünebilirsiniz. Aslında size tecrübe kattı bu film, düşündüğünüzün aksine size zarar vermemiş olabilir. Baştan belirteyim; bunlar benim düşüncelerim, katılmayabilirsiniz, bir itirazım olmaz. Evet, sizi derinden etkileyen izledikten sonra etkisinden çıkamadığınız birçok film olabilir. Size yaşattığı duygular iyi veya kötü olabilir. Ama film bittikten sonra hemen aklınızdan çıkmasını istiyorsunuz diye de size zarar verecek değil ya! Önce belli bir süre geçmesine izin verin, bırakın bir filmi anlayın; ne oldu ne bitti bana ne kattı? Evet, film sana tecrübe kattı, beklentini karşıladı zira en başta da dediğim gibi filmin sende bıraktığı kalıntılar, yansıttığı duyguları yaşatıyor.


    Belli bir süre geçtikten sonra gözlerinizi kapayın ve yaşayan duygulara bakın. Ne kadar da güzel filmdi be diyeceksiniz biliyorum, “İyi ki izlemişim!”. Bazı filmler öyledir ki her repliğini hatırlayacak, hatırlatacaksın. Tekrar edeceksin, paylaşmak isteyeceksin belki de. Bazen replikleri yanlış hatırlayacaksın ama kafanda doğrusunu istemeyeceksin çünkü sana bu hali daha güzel gelecek. Filmden bazı kareler aklında olacak, yönetmeni öveceksin. Hatta belki bazı kareleri arka planın yapacaksın. Müzikler seni senden alacak, telefonuna kaydedip tekrar tekrar dinleyeceksin. Müzikler sende bazı duyguları uyandıracak, filmin ritmine göre senin modunu düşürüp çıkaracak. Filmin mekanlarını merak edip ziyarette de bulunabilirsin, oralarda çekilen sahneler gözünün önüne gelecek. Bol bol film hakkında arkadaşlarınla konuşacaksın, yeri gelecek eleştireceksin ama fazlasıyla öveceksin. Karakter gelişimlerine odaklanacaksın. Olayların onları nasıl değiştirdiğine şahit olacaksın. Karakterlerin birbiriyle ilişkilerine zaman zaman şaşıracaksın, anlam veremeyeceksin. Karakterlere yer yer hak vereceksin, onunla empati kuracaksın. Kararlarını değerlendirip ona güveneceksin, senaristin bir bildiği vardır diyeceksin. Her zaman ona katılmayacaksın. Çoğu zaman yanlış yapsa da onu anlamaya çalışacaksın. Bazen yanlış anlayacak, sinirleneceksin, sonunda gerçeği göreceksin belki de üzüleceksin. Ama en sonunda ne olursa olsun ne oynamış be diyeceksin.



    Yönetmen her zaman bunları direk olarak vermek istemeyebilir, hatta ne anlayacağını sana da bırakabilir. Senaryo beklentilerinizden çok farklı da olabilir. Bu beklentini karşılamadı demek değil! Doğru sen belli bir beklentiyle filmi açmış olabilirsin ama filmi izlerken beklentilerin neden tamamen değişmiş olmasın? Farklı şeyler bulabilirsin, o beklentine saplantılı şekilde takılıp kalma lütfen! İzleyene kadar ne olacağını bilmiyorsun ki. Hala anlamadıysan senin yazının en başına tekrar gitmeni istiyorum, hatta belki bir önceki yazıma da bir bakabilirsin. Ne demek istediğimi umarım anlarsın. Sevgili okur kızmıyorum sakın yanlış anlama, sadece anlatmak istediklerimi doğru bir şekilde sana aktarmak istiyorum. Bazen beklentinin ne olduğunu bilemeyebilirsin.


    Bir film sana bu bahsettiklerimi yaşattı mı? Ne kadar da güzel değil mi? Böyle bir filmi tekrar tekrar izlemek isteyebilirsin. Tabii şunu da söylemeliyim bir daha o filmi izlemekten korkabilirsin! Daha da kötüsü ne biliyor musun, bir daha böyle bir film izleyemeyeceksin diye film izlemeyi bırakabilirsin. Abarttığımı düşünüyorsun değil mi? Sen o izlediğin “çerezlik” filmleri veya film sandığın şeyleri izleyerek ne kadar zaman kaybettiğinin farkında mısın?


    Bu arada yazmayı unuttum, bir film eleştirisi mi bekliyorsun bu yazıda? Bunu bekliyorsan maalesef beklentilerini karşılayamayacağım, çok yanlış yerdesin. Zaman kaybetme, bir öneri vereyim bundan bir önceki ve bir sonraki yazıyı açıp okuyabilirsin, hızlıca sayfayı çevir çünkü burada bir film eleştirisi olmayacak. Hala buradaysan eğer bu yazıda neler olacağına küçük bir değineyim, öncelikle buraya tamamen filmin bende ne duygular uyandırdığını yazıyorum. Evet, bir filmden bahsedeceğim ama buna kesinlikle eleştiri diyemezsin. Filmin bende bıraktığı kalıntıların, içimde yansıttığı duyguları yaşatmaya çalışıyorum. Sıkılmadıysan ben yazmaya devam ediyorum.


    Filmi izlemekten korkmak demiştim. Bu durumu biraz daha açıyorum. Yıllar önce bir film izlemiştim. Herhangi bir beklentim yoktu, hatta özellikle de seçmedim. Televizyonda o vardı oturdum karşısına ve izledim. Filmi o zaman belki de yeterince anlamadım ama sonrasında gerçekten beni fazlasıyla etkiledi. Açıkçası izlerken de yeteri kadar önem vermedim. Film beni kendine çekti, izlerken zamanla odaklandım. Yukarıda yazdıklarım var ya gerçekten yaşanan duygular. Film bittikten sonra bana ne olduğunu anlamadım, film beni gerçekten etkiledi. Sonrasında bir süre unuttum. Sonrasında filmi tekrar hatırladığımda açıp tekrardan izleyemedim. Hatırladığım filmi bulamayabilirim diye korktum. Tekrar bana izlediğim zamanki duyguları vermeyebilirdi veya belki filmi o zaman abarttığımı düşünebilirdim. Farklı duygular da yaşatabilir diye düşünmedim değil, bu seferde o etkiden çıkamayacağım diye korktum.



    Filmi izlemeyi uzun zaman erteledim, hep bir bahanem oldu. Ama en sonunda karar verdim, zaman kaybı filmleri izleyeceğime bir kere daha bu filmi izleyeyim ne olacak dedim. Ve sonunda bu yazıyı yazmadan bir süre önce filmi tekrardan izledim. Aynı duyguları aynı şekilde tekrar yaşamadım, film bu sefer bende daha da farklı kalıntılar bıraktı. Filmi izlediğin dönemler, bulunduğun ruh hali seni farklı etkileyebilir. Sonuçta ilk izlediğimin üzerine baya bir zaman geçmişti. Daha farklı bir ben olarak izledim, daha farklı hisler yaşattı ve bu sefer bende daha farklı duygular yansıttı. Ne kadar çok yeri kaçırmışım filmde bunu fark ettim. Filmde birçok yeni gördüğüm sahne vardı, ya tamamen unutmuşum ya da ilk izlediğimde gerçekten fark edememişim. Aynı olacağını düşünüyordum aslında ama hiç öyle olmadı sanki bu sefer farklı bir film izledim, yanlış hatırladığım birçok sahne ve replik vardı. Karakterleri daha iyi anladığımı düşünüyorum, en azından bu izlememde karakter gelişimlerini daha iyi anladım. Filmin sonunu bilsem de bu sefer karakterlerden daha çok umudum vardı, sanki bu sefer olacak gibiydi, o barı açacaktık. Filme bu sefer gereken önemi verdiğimi düşünüyorum, bir önceki gibi rastgele televizyonda çıkmadı karşıma, evet uzun süre izlemekten kaçmış olsam da bu sefer filmi isteyerek izledim. Filmi izlerken üzerine daha dikkatli düşünebildim, istenilen sonuç her zaman doğru olmayabilir, bana bunu gösterdi. Farklı bir bende daha çok kalıntı bıraktı film, yansımasıysa haliyle fazla olacaktır. Sanırım bunu zamanla daha iyi fark edeceğim.


    Tekrardan etkisinden çıkamayacağım diye korkmuyor değilim. Filmi izlemekten korktuğumu söylemiştim ya, şimdi tekrar izlemeye daha da çok korkuyorum! Üzerinden hayli bir zaman geçmesi gerekiyor. Evet, ileride farklı bir bende bu filmi tekrardan izleyeceğim. Bilemiyorum, ileride bu film belki de daha farklı etkiler, hisler bırakabilir. Bir sonraki izleyişimde bende kalan kalıntıların, farklı duygular yansıtacağını düşünüyorum.


    Filmin ne olduğunu söylemeden önce yazıma bir şeyler eklemek istiyorum ama biliyorum yazıdaki görsellerden filmi anladın, başlığı unutmuşum. Ne kadar da aptalım, bu kadar süre sakladığımı düşünürken en başından beri filmi biliyordun! Bazen böyle oluyor işte kendinizi kaptırıyorsunuz, sonunu bile bile devam ediyorsun. Kendi isteğimle en baştan söylemeliydim, şimdi istediğim etkiyi yaratamayacağım. Kelimelerin içinde boğuldum sanırım buradan çırpınarak çıkmaya çalışıyorum! Benden sıkılmış olabilirsin ama uyardım seni bana kızamazsın, editör yazısını hemen açıp tekrardan başlayabilirsin, ben kaldığım yerden devam ediyorum.



    Filmin açılışı seni geren bir müzik ile başlıyor. Burada filmin genel havası verilmiş diye düşünüyorum. Filmi izlerken hiç rahat edemiyorsun, her an bir şeyler olabileceğini biliyorsun. “Ulan dayak yedik ayrıldık, dayak yedik buluştuk, iyi mi?” birbirlerinden tamamen farklı karakterlere sahip iki kardeş! İnsanlardaki farklılıklar her zaman ayrılmayı gerektirmiyor demek ki! İki kardeş istemeden de olsa bir şekilde birlikte ilerliyorlar. Altan’ın hiç bitmeyen umuduna hayran olduğum gibi Nuri’nin de azalmayan merhametine hayranım. O kadar kovsa da kardeşini yalancı olduğunu bilse de dışarıda yatmasına razı gelmedi. Küçük gözüken olay çığ gibi büyüyerek devam ediyor, en sonunda haydan gelen, huya gidiyor. Altan, Nuri ve babasında aynı resimler var, birlikte olduğu resimler ama hepsinin bir şekilde öfkeli olduğunu düşünüyorum. Sevginin dışa vurumu öfke mi oluyor? Altan’ın yaptıkları ne kadar yanlıştı bilemiyorum, umudunu kaybetmemesi, her yolu denemesi, ne kadar kötü de olsa, kendini benim gözümde affettirdi. Bana katılmayabilirsiniz, umudunu kaybetmedi o barı da açamadı ama en azından denedi, elinden gelen her şeyi yaptı. Tehlikenin ne olduğunu bildiklerini sandılar, ona çözüm üretmeye çalıştılar. Sonradan fark ettiler ki asıl tehlike daha farklı bir olaymış. Bazen böyle gözünden kaçar, farklı tarafa odaklanırsın ve şak! İzlerken biliyorsun asıl tehlikenin geldiği yer daha açık, gerçek tehlike tabi buradan gelecek. Sen izlerken fark edersin ama Altan güzelce ağırlar seni ve bir bira ısmarlar. Ah be Altan gülen surata neden aldanıyorsun ki hemen, sen değil miydin abini gülerken aldatan? Film konusuna daha fazla değinmeyeceğim, filmin başındaki Altan’da Nuri’de film sonlanırken emin olun çok farklı kişiler. Olaylar onları epeyce değiştiriyor. “Bilemiyorum Altan.”


    Yazının yavaş yavaş sonuna geldik. Filmin içinden çok bende bıraktıklarını anlatmak istediğimden filme çok fazla değinmedim. İzleyip sen de kendinde bıraktığı duyguları dinleyebilirsin. Her film her insanda aynı duyguları yansıtmak zorunda değil önceden uyarayım. Belki sende seni derinden sarsacak bir film bulabilirsin. Henüz bulamadıysan üzülmene gerek yok, birbirinden çok kaliteli filmler var, elbet bir gün izleyeceksin. Ama sakın kendini kandırma, en sevdiğim film “bu” demek için de bir filme işte “bu” deme. Altan gibi umudunu kaybetme, “En azından hayattayız, bu da bir şey be abi” diyebil en sonunda.


    Unutma, “Her Şey Çok Güzel Olacak”






    *Perspective Dergisi 38.sayısından

    • Düşünce
    • •
    • Deneme
    • •
    • herşeyçokgüzelolacak
    72 görüntüleme0 yorum
    • Donat
      • 20 May 2019
      • 4 dakikada okunur

    Bağlı

    Gecenin ilerleyen saatlerinde evime ulaşmak için sessiz ve ıssız caddede adımlarımı hızlandırarak yoluma devam ediyorum ve tek amacım kendimi eve atmak. Üzerimde bütün günün yorgunluğu var. Lakin farlarından göremediğim araç bana izin vermiyor, gözlerimi neredeyse kör edecek! Sanki araç adımlarıma ayak uydurmaya başladı. Etrafta hiç kimse yok, tedirgin olmaya başladım. Bir anda direksiyonu önüme doğru kırdı. Ben ne olduğunu anlayamadan önümde aniden duran araçtan birkaç kişi inip üzerime atıldı.

     

    Kafama sert bir şeylerle vurmuş olmalılar ki bayılmışım, gözlerimi açmaya çalıştığımda bu aptal sandalyeye beni bağlıyorlardı. Kendime yeni yeni geldiğimden dolayı hem olayı anlamlandırmaya çalışıyorum hem de gücüm yerinde değil karşı çıkamıyorum. Gerçi ne yapabilirim onu da bilmiyorum.


    İlkin göbeğimden göğsüme kadar birkaç tane kalınca ip geçirdiler ve arkadan bağladılar. Hareket etmemi pek istemiyorlar sanırım arkadan ipi iyice geriyorlar. Vücudumda dolanan yılan gibi sarmalı hissediyorum, rahatsız edici. İyi yönden de bakmak lazım bu kadar ip olmasa hala kendime gelemediğimden dolayı çuval gibi öne yıkılırım.


    Gövdemi iyice sabitledikten sonra ayaklarıma geçtiler. Aynı şekilde özenle sarıp bağlıyorlar. Sanki bir yere gidecek halim var. O kadar sıktılar ki neredeyse bacaklarımdaki kan dolaşımı duracak. Buradan kurtulsam bile galiba bir süre yürüyemeyeceğim. Kesseydiniz daha iyiydi be!



    Kafamın arkasında epey bir ağrı var, kendime geldikçe ağrıyı daha fazla hissediyorum. Ağrının geçmesini beklerken neden burada olduğumu düşünmeye çalışıyorum. Hatırladığım kadarıyla kimseye bir şey yapmadım, en azından bu kadarını hak edecek! Elimde olmadan biraz ses çıkarmışım ki ayılmaya başladığımı anladıklarında içlerinden biri tam burnumun üstüne sağlam bir yumruk geçirdi. Burnumda buz gibi soğukluk hissediyorum, kan bir anda boşaldı. Galiba burnum kırıldı, gözlerime engel olamıyorum tekrar bayılacağım. Hiç acımaları yok bu insafsızların!

     

    Nefesim kesildi! Üzerime atılan buz gibi suyla mücadele etmeye çalışıyorum. Tanrım çok soğuk tüm vücudum donuyor! Gözlerimi açsam da bandın altından hafifçe gelen ışık dışında hiçbir şey göremiyordum. Evet, gözlerimi de bağlamışlar! Anlamsızca sudan korunmaya çalışarak bandın altından bunu yapana bakmaya çalışıyorum, boşuna. Bir süre sonra kahkaha atarak demir kapıyı olanca gücüyle çarptı. Titrememi durduramıyorum, üşüyorum. Odadaki rutubet kokusu midemi bulandırırken istemsizce vücudumu kasmaya başlıyorum.


    Ellerimi de arkadan bileklerimden düğümlemişler. Hareket etme olanağım oldukça kısıtlı. Soyundurmuşlar bir de daha ne kadar açık olabilirim! Çok utanıyorum, ayrıca bu halimi kimse görmemeli! Ellerimi hareket ettirmeye çalışıyorum, ah ellerimdeki ipi bir çözsem kurtulabilirim lakin olmuyor, filmlerde böyle olmuyordu! Yüzümdeki kan su sayesinde biraz aksa da silebilmeyi ve en çok üzerimi örtebilmeyi çok isterdim.


    Çevreden hiçbir ses duymuyorum, belki biri imdadıma gelir. Belki de bu kötü bir şaka! Olanca sesimle haykırdım: “Kimse yok mu, biri beni buradan çıkarsın, imdat!” Birkaç kere tekrarlama fırsatım oldu. Karşımda bir kapı açıldı ve birisi içeriye girdi. Sessiz adımlarla yanıma doğru geliyor. Sanırım kurtulacağım! Kulağıma doğru eğildi, ince ve güvenilir ses tonuyla “Merak etme bunların hepsi geçecek.” dedi. Sonra yanağımda demir bir bıçağın soğukluğunu hissettim. Bir kahkaha patlatıp soğuk demiri yanağımdan hızlıca geriye çekti. Yanağımdaki derin kesiği hissediyorum, adeta yanıyor.


    Bana bir şeyler anlatıyor. Bazen sesinin yükseldiğini bazen de iyice kısıldığını duyuyorum fakat acımdan dolayı odaklanamıyorum. Bu şartlar altında onu anlayamayacağımı tahmin ediyor olmalı. Her cümlesinin sonunda vücuduma derin olmayan ama acı veren bir kesik atıyor. Bedenimde her kesiğin ardından akan kanı hissediyorum. Yavaşça aşağıya doğru hareket ediyor, ısısını hissediyorum. Umarım anlatacağı çok fazla şey kalmamıştır.


    Konuşmaya çalışıyorum, çok zorlanıyorum zira kendimi toparlayamıyorum. Her gücümü toparlayıp bir şeyler söylemeye çalıştıkça soğuk metali vücudumda bir kez daha hissediyorum. Çok fazla kan var, midem bulanıyor. Kendimi daha fazla tutamayacağım gözlerim tekrar ağırlaşmaya başladı, sanırım başımın içinde deprem oluyor. Başım öne doğru düşerken dudaklarımdan bir kelime çıkabildi: “Neden?”

     

    Tekrardan üzerime atılan suyla uyandım. Dudaklarımdaki suyu püskürterek derince nefes alıyorum. Bu sefer su o kadar soğuk da değil. Sonra gelen kişinin odadan çıktığını duydum. Giderken ağzıma bir şeyler tıktı, artık konuşmaya da iznim yok. İğrenç kirli bir bez tadı var neyse ki yerini demirimsi kan tadı alıyor. Ağzımın içindeki kan tadı zamanla hoşuma gitmeye başladı. Kokusu burnuma geliyor. Tüm vücudumda da zonkluyor. Hiç mi vicdanınız yok, zaten hareket edemiyorum. Şimdi bir de haykıramayacağım. Bari ağzımı kapamasaydınız hem konuşmaya gücüm dahi yoktu.


    Her hareket etmeye, kurtulmaya çalıştıkça bir kez daha gelip acımasızca vurup gittiler. Arada bayılıp sonradan kendime geliyorum. Yavaş yavaş sanki bu duruma alışıyorum. Bazen insaflı davranıyorlar da üst üste aynı yere vurmuyorlar. Daha ne kadar sürecek bu, kıpırdamamı dahi istemiyorlar.



    Bir tek kulaklarımı kapamamışlar. Onu nasıl es geçtiniz! Hareket edemiyorum, konuşamıyorum, bağıramıyorum neredeyse düşünmeme bile izin vermiyorlar fakat her şeyi duymama izin veriyorlar. Teşekkür ederim! Kendi aralarında konuşuyorlar, tam anlayamasam da kendimi duymak için zorluyorum. Arada kahkahalarını duyuyorum. Herhalde benimle dalga geçiyorlardır. Onlara ne güzel eğlence oldum!


    Önce gözyaşlarımı tutmaya çalışıyorum, kendimi sıkıyorum ama başaramıyorum. Daha fazla dayanamayıp hıçkırarak ağlamaya başladım. Ne istiyorsunuz benden! Yetmez mi bu işkence rahat bırakın artık beni. Her çabamda daha fazla hırpaladınız. Tamam, istediğiniz buysa bırakıyorum artık! Kurtulmaya da çalışmıyorum, hareket etmeye de çalışmıyorum, sesimi duyurmak da istemiyorum hatta düşünmüyorum! Zaten bir şey gelmiyor elimden neden uğraşıyorum ki, çok yoruldum. Ne olacaksa olsun artık, canımı mı istiyorsunuz bitirin bu zulmü.


    Size bir zararım mı dokundu? Yetmez mi bu kadar işkence aldınız işte intikamınızı. Daha ne kadar eğleneceksiniz benimle. Bakın pes ettim. Vurmayın artık. Çok canım yanıyor. Her yerim kan oldu. İpler tüm vücudumu paramparça etti. Daha fazla dayanamıyorum, duyuyor musunuz beni?


    Kapı aralandı ve birkaç kişinin içeriye girdiğini duydum. İstemsizce tüm vücudumu gelecek darbelere karşı kastım. Bir daha vurmaya başladılar. Bu sefer daha uzun sürdü. Bir an hiç bitmeyecek sandım. En son sandalye kırıldı yana doğru kolumun üzerine düştüm. Kolumdan gelen ses ile yoğun acıyı tüm iliklerimde hissettim, kolum kırıldı.


    Düşmenin etkisiyle ağzımdaki bez düştü. “Lütfen bitirin artık, nasıl olacaksa ya bırakın ya da öldürün.” Can havliyle son sözlerimin bunlar oldu, en azından böyle hatırlıyorum. Boşlukta düştüğümü hissediyorum, boğazım düğümleniyor. Kafam soğuk zeminde, gözlerim yarı baygın, sıcak ve yoğun kan tenime temas ediyor. Birkaç ayak görüyorum etrafımda, hayal ve gerçeği ayıramıyorum. Sonra tekrardan bayılmışım.

     

    Hareketsizce kanımın içinde acıyla uyandım, tüm ipler çözülmüş ve gitmişler.


    • Düşünce
    • •
    • Deneme
    • •
    • Duygu
    69 görüntüleme0 yorum
    • Donat
      • 10 May 2019
      • 6 dakikada okunur

    Masum

    Yazıma başlarken dizinin jeneriğini açtım. Yazarken içimde sakinleştiremediğim bir heyecan var. Bunun nedeni diziyi bitirir bitirmez yazmaya başlamam değil. Diziyi bitirince hemen yazmak istedim ama önce heyecanımın dinmesi için biraz beklemem gerekti, yani birkaç hafta kadar. İnkar edemem, hakkında düşündükçe, yazmaya çalıştıkça o kalp çırpıntısını, o heyecanı yeniden hissediyorum. Belki biraz abartıyorum diyorsunuz ama olsun abartacağım. Çünkü yerli dizilerimizin geldiği durum ortadayken, ekranlar iki buçuk saatlik zaman kayıpları, senaryo katledilişleri ve saçmalıklarla doluyken abartmamak elde mi?


    Yeni yılın henüz başıydı sanırım, sosyal medyada gezerken Masum dizisiyle ilgili bir şeyler gördüm. “Türkiye'nin ilk büyük bütçeli internet dizisi!” Başta keyfim yerine gelse de çok sürmedi zira böyle kaliteli bir dizi çıkacağına hiç mi hiç inanmıyorum tabii ki. İnternette mi yayınlanacak, nasıl olur diye düşünürken açtım fragmanı hemen. "Bir baba evladı için neler yapar biliyor musun sen?" diyen Haluk Bilginer'in sesi. Ve ona cevap olarak Ali Atay’ın "Her şeyi" cümlesi. Yok daha neler canım diyorum. Büyük bütçenin çoğu nereye gitmiş anlaşıldı. Tam bir oyuncular şöleni! İsimlerini yeri geldikçe yazacağım, sabredin. Gergin bir müzik çalıyor arkadan ve birbirinden muhteşem oyuncuların yüzleri beliriyor.



    Fragmanın heyecanı bitmemişken derhal Google amcadan bilgileri almaya başlıyorum. "Suç, drama, polisiye" konusu çıkıyor karşıma. Altın Portakal ödüllü bir yönetmen Seren Yüce ile tanışmış oluyorum. Berkun Oya'nın "Bayrak" adlı bir oyundan esinlenerek yazılmış. Bölüm sürelerinin ortalama altmış dakika olması da muhteşem. Bundan sonra tek yapabileceğim fragman çıkarsa onu izlemek ve diziyi sabırsızlıkla beklemek. Sekiz bölüm olacak dizi haftada iki bölüm yayınlanarak bitecek.


    Diziyi henüz izlememişlere tavsiye vermek istiyorum. Diziyi hemen oturup bitirmeyin çünkü pişman olursunuz. Kötü olduğundan değil bilakis; tadını çıkara çıkara, böyle sindire sindire izlemenizi istediğimden. Ben yayınlandıkça ikişer bölüm izledim. En tadında olan bu sanırım. İzlerken diziyi durdurmaktan da çekinmeyin. Yönetmen aralara ipuçları yerleştirmiş. Fırsatınız olursa ve tekrardan oynanırsa "Bayrak" oyununu izlemek de harika olur. Oyunu izledikten sonra dizi sıkıcı olur diye düşünmeyin sakın. Senarist oyunu izleyenler için de diziye farklılıklar katmış. Mesela: Bayrak oyununda pek isim geçmiyormuş. Baba, anne, abi, polis gibi sıfatlar kullanılmış fakat dizide bu çok zor olacağından isimler var.


    Masum izlemeyi tercih ettiğimiz o meşhur yabancı dizilerin tadını veriyor. Daha önce söylediğim gibi süresi de gayet makul. Bakışmalı saçmalıklar hiç yok. Bölüm sayısı az, rahatça izlemeye olanak veriyor. Filmin kurgusu da zekanıza hakaret etmiyor tersine çalışmasını sağlıyor. Birazcık karışık bir kurgusu olsa da bence izleyicisini içine çeken bir dozda. İnternette yayınlanmasının avantajı ise sansür yok! Hala mı ikna olmadınız? Jenerik müziği Selda Bağcan'dan! Diziyi izlemek için vereceğiniz paranın hakkını sonuna kadar alacaksınız. Ödediğiniz para o deneyime kesinlikle değer sakın bu nedenle izlememezlik etmeyin. Imdb'den 9,4 puan almayı da başarmış üstelik.


    Diziyi henüz izlemediyseniz, umarım sizi ikna edebilmişimdir. Hemen diziyi izlemeye gidin ve yazının kalanını okumayın. Uyarmam gerekiyor ki bol bol spoiler gelecek. Sonra bana kızmayın, diziyi izledikten sonra da ilk işiniz tabi ki bu yazıyı okumak olsun. Son uyarım: Buradan sonra SPOİLER olacak!


    Masum'u kısaca özetlemek istiyorum önce. Emekli bir polisimiz var dizide: Cevdet komiser. Emekliliğinden sonra eşiyle birlikte sakin bir yere taşınmış. Ailenin iki çocuğu var. İkisi de evlilik geçirmişler. Abi ve kardeşin eşi trafik kazasında hayatlarını kaybetmiş. Kardeş eşinin ölümünden sonra babasının ve annesinin yanına taşınmış. Psikolojik rahatsızlıkları var ve alkolik. Ve bir polisimiz var: Yusuf. Ailesi darmadağın olmuş, bir kızı var. Bir gün amirinden bir dosya geliyor. Dosya bahsettiğimiz abi ve kardeşin eşinin ölümü hakkında şüpheler olduğu yönünde. Yusuf eski meslek hocası olan Cevdet'in yanına gidiyor ve olayı yavaştan çözmeye çalışıyor. Durum trafik kazası değil tabii ortada cinayet var. Ama bunu aydınlatmak kolay değil. Zira hiçbir şey göründüğü gibi değil. Olayı sürpriz bir sonla çözmesine rağmen finalde bir kez daha şok oluyoruz. Nasıl mı, izleyin görün.


    Masum'un ilk bölümleri yayınlanınca arkadaşımla tek seferde izledik. Jenerik etkilediği kadar geriyor aynı zamanda. Girişinden itibaren hemen sizi bağlıyor. Polisiye olunca başlarda silahların konuştuğu, bolca karakolda geçen bir dizi düşünmeyin. Karakolda geçen sayılı sahne var. Önce pür dikkat diziyi anlamaya çalışıyorsunuz. İlk iki bölüm de çok şahane açılış bölümleri olmuş. Sizi sıkmadan diziye adapte ediyor. Yusuf'un dinlenme amacıyla gittiğini düşünürken, Tarık ile karşılaşması hiç de tesadüf değilmiş. Tarık'ın hayal gördüğünü müzik sayesinde anında anlayıveriyoruz.



    Her bölümün sonunda can alıcı sahne olacağını anlıyoruz artık. Cevdet ve Yusuf'un kozlarını bir anda dökmesini açıkçası hiç beklemiyordum. Burada dizimizin bizi kanser etmeden hızlıca açılacağını anlıyoruz. Dizimiz bir süre sonra flashback'lere başlıyor. Burada kurgu karışmıyor değil. Ama oyuncularımızın saç ve sakalları geri ve ileri tarihleri anlamamıza yetiyor. Emel'e hepimiz üzülüyoruz. Düşünsenize evleniyorsunuz ve eşiniz ağır psikolojik hastaymış ve zor da olsa ailesine söylediğinizde annesi sizi suçlayarak gece vakti dışarıdan mı yemek söylüyorsunuz, yemek yapmıyor musun gibi itamlar ile sizi suçluyor. Babası da çok basite alıyor olayı!


    Dizi Yusuf komiserin etrafında dönecek zannederken başka bir hal almaya başlıyor. Olaylar Cevdet komiserin ailesi etrafında gelişiyor. Serkan Keskin'i ben İsmail abi olarak tanırdım. Taner olarak gördüğüm zaman çok şaşırdım. Dizide her şey karışmaya başlarken bir de şekerci psikopatımız Selim ekleniyor. Amacı ne anlamıyoruz ama Taner'in onu gömdüğünden emin oluyoruz. Olaylar gelişirken her şeyden bir haber masum Tarık da komutanıyla uğraşıyor. Okan Yalabık'ın oyunculuğu muhteşem! Bizi Tarık'ın zihninin derinlerine sokmayı başarıyor. Emel de aynı şekilde bize kendini anlatmaya çalışıyor. Tabii onu anlamaya çalışsak da, aldatmasını kabul edemiyoruz.


    Her hafta diziyi beklemeye başladım yayınlandıkça hemen izliyorum. Ah o Haluk Bilginer'in tiradları ah! O anlatırken görsel bir şeye ihtiyaç duymuyorsun, zaten her şey kafanda canlanıyor. Güzelce ayarını veriyor her seferinde. Nur Sürer'e de değinmeden edemeyeceğim. Her sahnesini hayranlıkla izledim. Dizide oyunculuk hakkında bir sıralama yapacak olursam kendisini en üst sıraya koyarım. Ailenin neden oğullarını koruduklarını, motivasyonlarını tamamıyla anlıyoruz kendisinden.


    Sanırım bu kısımları fazla uzattım, hızlıca toparlamaya çalışacağım. Hiçbir şeyin aslında göründüğü gibi olmadığını görmeye başlıyoruz demiştim evvelce. İlkin Emel'in masaya çarpmasıyla hemen ölmesiyle, Selim'in benzer şekilde duvara çarpıp hemen ölmesi bizi tatmin etmiyor. Zaten sonrasında da 'o şekilde' ölmedikleri ortaya çıkıyor. Katilimizin net motivasyonunu anlamasak da (katili söylemeyeceğim) Yusuf komiser olayları çözmesiyle kalıyor.


    Adeta şok etkisi yaratan Tarık'ın finali (Tarık'ın finali diyeceğim çünkü bence dizide iki final var.) bizi ekran karşısında donduruyor. Beni ümitlendiren Cevdet komiser'in ölmemiş olmasıdır bu arada, umarım ikinci sezonu ve Cevdet komiserimizi görürüz.


    Şimdi gelelim ikinci finalimize, Selahattin amirin göründüğü gibi olmaması! Yusuf komiserin beyninde flashback'ler yaşanırken anlıyoruz ki dizide bu olayın azar azar veriliyor, ama tabi ki de yeterli değil. Dizi biterken ikinci sezonu sabırsızlıkla bekliyoruz. Ayrıca dizinin jenerik sahnesinin son bölümünün giriş sahnesi olması da ayrı bir hava katıyor.



    Oyunculuklardan bahsedelim, Haluk Bilginer'in oyunculuğuna aşık oluyoruz çünkü izleyiciyi ses tonu ve duruşuyla etkilemesi dışında Cevdet komiserin neyi neden yaptığını sorgulatmıyor bize. Aynı zamanda Nur Sürer bize anneliğin nasıl bir duygu olduğunu verirken, hafif huysuzlukları, konudan bağımsız sözleriyle diziye hoş bir duygu katıyor. Ali Atay da zaman zaman Mecnun etkileri hissetsem de bende o rolle yer edinmesiyle bağdaşlaştırdığım oluyor. Serkan Keskin! Biz onu dünyalar tatlısı İsmail abi olarak bilsek de Taner rolüyle tamamen farklı bir rolün üstesinden gelmiş. Okan Yalabık bizi Tarık'ın psikolojisine tamamen sokmayı başarıyor ve oyunculuk dersi veriyor. Emel'in psikolojisini anlayabildiğimiz gibi, Selim'in ruh halini de bir o kadar anlamıyoruz çünkü rolleri bunu gerektiriyor. Tülin Özen ve Bartu Küçükçağlayan bu rollari hakkıyla yerine getiriyor. Oyunculukların bu derece muhteşem olacağını zaten tahmin ediyorduk, herkes rolünün hakkını vermiş.


    Dizinin internette yayınlanmasının birçok faydasını gördük. Rahatça küfür etmeleri samimiyet katsa da zaman zaman bunu abarttıkları olmuş. Hafta hafta yetiştirmek zorunlulukları olmadığından rahatça kurgu yapılmış. Örneğin geçmişte Serkan Keskin hep sakallı. Geçmiş sahneler çekildikten sonra rahatça diğer sahneler çekilmiş. Müzik kurgusunun biraz hatalı olduğunu düşünüyorum çünkü müzikler ile neler olabileceğini az çok tahmin edebiliyorsun. Ayrıca bu dizinin kırdığı çok güzel bir klişe var. Normalde başroller yakışıklıdır güzeldir, mükemmel erkek ve kadınlardır. Tabii ki böyle olmak zorunda değil! Başrol neden göbekli olmasın, kel olmasın? Bu örnekler hiç yok demiyorum fakat diziler izlensin diye oyuncuların sahte mükemmelliğinden hepimiz yorulmadık mı?


    Masum'u fazlasıyla övdüm ve eleştirilecek yerleri olsa da bunu elimden geldiğince az yapmaya çalıştım. Zira bu tarz yapıtların desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Yerli dizilerin ne hale geldiği ortada. İki buçuk saatlik tamamen zaman kayıpları. Ben zaten izlemiyorum demek kaçış yolu olmamalı. Ben neden mükemmel oyuncularımızın harcandığı dizileri izleyeyim ki? Sadece ve sadece kar amaçlı diziler olsun, reyting uğruna güzel olan diziler harcansın ki? Bu tarz diziler yeterli desteği ve izleyiciyi arkasına alsın ki bu gibi örnekler çoğalsın.


    Dizi, film dediğin bir çok insanın emeğidir, iyi ve ya kötü olması ortada emek olmadığını göstermez. Bu sebeple güzel olanları destekleyelim ki kötüler doğal yollarla azalsın yerini güzel yapıtlara bıraksın.


    O yüzden korsandan kaçınarak bu emeğin karşılığını vererek izleyelim. BluTV'nin açtığı bu yol sayesinde belki de birçok başyapıt izleyeceğiz. Bunun gibi birçok 'kaliteli' dizi ve filmin olmasını ümit ederekten yazımı bitiriyorum. Masum hakkında düşüncelerimi yazmaya çalıştım, umarım beğenmişsinizdir. Başka dizi yorumlarında görüşmek üzere!

    • Dizi Yorumu
    • •
    • Düşünce
    • •
    • Deneme
    42 görüntüleme0 yorum
    34
    5
    67
    • mfdonat
    • mfdonat
    • Beyaz Facebook Simge
    • Beyaz Google+ Simge

    donattan.com