Donat
Bir Kek Yemiştim
Bir kek yemiştim, dünyanın en tatlı keki miydi bilmiyorum ama tadı tam damağıma göreydi. Maalesef çok şekerli tatlıları yiyemiyorum. Aşçı bilerek mi az koydu şekerini yoksa istediği ayarı tutturamadı mı, bunu bilemiyorum fakat benim için bunun bir önemi yok. Pek sabrı olmayan bir insan olduğumdan dolayı telefonun çalmasını bekleyemedim, hemen aldım elime telefonu ve aradım. Sanırım beklemem gerekiyordu, araması gerekiyordu. Ama ben kendimi davet ettirmiş oldum. Telefonu açtığı ilk an kulağıma gelen kahkahasını hatırlıyorum. Asla beni yadırgamak için değildi aksine parmaklarının benim numaramı tuşladığını söyledi. Tam o arayacakmış, bilemiyorum keşke o aramış olsaydı. Heyecanla telefonu kapatıp gidivermiştim yanına. Mutlu bir yüz karşılamıştı bedenimi.
Bir kek yemiştim, dünyanın en güzel görünen keki miydi bilmiyorum ama gözlerim kamaşmıştı. Pek de anlamam aslında görüntüden. Gördüğüm şeyin içimdeki mutluluğu uyandırması benim için her zaman yeterli olmuştur zaten. Tatlı bir telaşla hazırlanmıştı belki de, bilemiyorum. Sanırım kek bir bahaneydi esasında, bir sohbet konusu. Değilse bile, ben buna inanmak istiyorum. Oturmak için yeterli sandalye yoktu, çektim yatağın köşesine bulduğum ilk şeyi. Ufacıktan bir masa yanaştı, masanın üzerine de kondu yedi kek bulunan tabak. Yatağa oturmuştu birimiz, ben de rahat mı rahat bir pufa; başka da bir şey yoktu zaten. Keklerin dördünü ben ikisini aşçımız yedi. Onun ellerine sağlık, çok güzeldi lakin hızlıca yediğimden tıkanmıştım. Aşçının gözlerimin içine heyecanla baktığını hatırlıyorum. Beğenmemi istiyordu, nasıl beğenmeyebilirdim ki? Yiyemedim kalan son keki, şimdi olsa çatlayana kadar ısırırdım. O zaman da zorlamıştım kendimi, en son pes etmiştim. İstemediğimden değil yanlış anlamayın, mideme ağır gelmişti sadece o zaman.
Bir kek yemiştim, dünyanın en mis kokusuna sahip miydi bilmiyorum ama gözlerimi kapatmıştım koklarken. Aç da değildim pek ama kokusuyla birlikte bir guruldayıverdi karnım. Mutlu ve endişeliydi sanırım aşçımız, tadına yansımıştı inceden bir heyecan. Ya da ben kendimi kandırıyorum, öyle olmasını umdum sadece, bilemiyorum. Muhabbetin yanına bir de çay eşlik etti, aklınıza Rize’nin dağlarında yetişmiş mükemmel içimli siyah çaylar gelmesin. Isıtıcıdaki suyu iki kupadaki sallama çaya döküvermiştik. Fark ettiyseniz döküvermiştik dedim, birinci çoğul şahıs. Altını da çizmek isterim akıllardan kaçmasın diye. Önemi yoktu nasıl bir çay olduğunun, onunla “birlikte” hazırlanmıştı. Özlem vardı beklerken suyun ısınmasını. Kaçamak bir gülüş, sımsıkı bir sarılış… Utangaç bir rica vardı, rahatlamış bir tebessüm… Muhabbet vardı doyumsuz, bakış vardı gözlerde - belki de sonsuz-. Ya da ben öyle sandım, kokusu sarhoş etmişti sadece.
Bir kek yemiştim, dünyanın en iyi aşçısı mı yapmıştı bilmiyorum ama bana öyle geliyordu. Menüsünün ne kadar geniş olduğunu bilemesem de sonrasında kurabiyenin ve böreğin de eklendiğini biliyorum. Emin olun, hepsi yediğim en güzel şeylerdi, parmaklarımı yedim, hatta boğulana kadar ağzıma attım her bir lokmasını. Görüntüsünü net olarak hatırlayamıyorum, üzerinden hayli zaman geçti. Hatırlar gibiyim daha çok, siz olsanız siz de öyle derdiniz. Ama emin olun, görsem tadı hemen damağımda belirir. Çok samimiydi keki ve ağızda dağılan. Görüntüsü pek canlanmasa da zihnimde, tadı tamamen dilimde, nedendir bilmiyorum. Buna rağmen gülümsemeyi çok net hatırlıyorum. Neden gülümsediğini hatırlamasam da gözlere kilitlenip hayaller kurduğum an hala en berrak haliyle zihnimde. Benim de gülmem için bir nedene ihtiyacım yoktu, karşımdaki mutluluğu görmek, içerimde bastıramadığım heyecan uyandırıyordu. E benim de suratıma doğal olarak ahmak bir gülümseme oturuveriyordu.
Bir kek yemiştim, dünyanın en güzel tarifiyle mi hazırlanmıştı bilmiyorum ama beni mutlu etmeye yeterli olmuştu. Bir inadın, bir egonun oyuncağı mıydı bilemem ama bunun kırılmasına yardımcı olduğunu tahmin edebiliyorum. Halbuki ne kadar da gereksiz geliyor tadına bakınca. Nedendir bilmem, kalkıp bir süre diğer tarafa geçtiğimi hatırlıyorum. Sanırım kokuyu daha derinde hissetmek istemiştim veyahut uzanamamıştım son kekime. Çayın bittiğini hatırlasam da muhabbetin kesildiğini hiç hatırlamıyorum. Kaçırılan anılar dolaşmıştı lafların arasından sonra gelivermişti nedenler, isyanlar. Bir tarafta sadece korkular vardı bir tarafta da sadece kendini açıklama derdi. Kesinlikle yalan hakim değildi, fırsat bile bulamıyordu aralardan, ya da ben öyle olmasına inanmak istedim. İkisinde de endişe vardı bir de; elleriyle fırlatmak istemiyorlardı geleceği. Korkularla yüzleşti bir taraf, diğeri açıkladı kendini sadelikle. Bir gülümsemeydi hakim olunan, muhabbet haykırışa hakimdi içerlerde. Belki de söylenemedi içeride saklanan kelimeler. Bir derdi anlatıyordu cümleler, gözyaşı ortalara çıkmadan sarılış hakim oldu bedenlere; derin, sonsuz, içeriden... Sımsıkıydı, kalan yenilemeyen son keki de götürmek istedim. Cebime bile koyardım hatta. En son kalkarken onu da attım sanırım ağzıma, ya da usulca bıraktım tabağın kenarına, hatırlamıyorum.
Bir kek yemiştim, dünyanın en sıcak keki miydi bilmiyorum ama düşündükçe ellerim yanıyor. Annemin hazırladığı keklerden değildi kesinlikle. Daha önce gördüğüm kalıp keklerle de alakası yoktu. Minicik kapların içindeydi her biri. Ne de güzel gelmişti kenarları tırtıklı kaplar. Şimdi ara ara keşke hiç yemeseydim diyorum çünkü diğer keklerin hiçbir anlamı kalmadı; tatları yok sanki. Tatmasaydım hiç bilmezdim, eksikliğini de hissetmezdim. Ama nasıl çıkarabilirim ki enfes tadını hatıralarımdan? Hep hayaller içerisindeyim, hiçbiri de öyle basit değil! Keşke bir daha fırsatım olsaydı, hiç kimseye bırakmazdım tek bir parçasını, tek lokmada bitiriverirdim. Nazardı belki de değen bilemiyorum sadece kabul ediyorum, böyle olması gerekiyormuş. İç çekişlerimi, bağırışlarımı içerime atıyorum. Keki de unutmak istiyorum. Muhabbete sığınıp gözlerimi kapatıyorum sessizce.
Bir kek yemiştim, dünyanın en lezzetli keki miydi bilmiyorum ama tadı damağımdan gitmiyor. Hazırlanmasını bilemesem de tabağın masaya konuluşunu hatırlıyorum. Bu arada kekin neyli olduğunu hatırlamıyorum. Hafızamı zorladığımda içinde damla çikolata olduğunu anımsar gibiyim. Önemli olan gülümseme hakimdi, bir de tatlı telaş. Muhabbet mi bekleniyordu yoksa bir özlem mi vardı zamanda ayırt edemiyorum, daha önce de söyledim, bunun bir önemi yok. İlk ısırığımda gözlerin üzerimde gezindiğini biliyorum, aşçımız beğenilmek istiyordu. Beğenmiştim de gerçekten, o an tattığım en güzel ısırığı almıştım. Şu an baktığımda üzerinden bu kadar zaman geçmesini anlayamıyorum. Kekin tadı ile birlikte muhabbete takılı kaldığımı anımsıyorum. Heyecan o an ki gibi göğsümün içinde sıkışıp kalmış, şimdi bile cümlelerim birbirine karışıyor. O kadar lezzetliydi ki kek tabağın içinden hangisini seçeceğimi şaşırmıştım. Düşünsenize sizin için özenle hazırlanmış birbirinden güzel kekler… Özlüyorum, sohbetin sıcaklığını ve kekin lezzetini lakin malzemeler de hevesim de tükendi. Bir gün tekrardan fırının ısınacağını hayal ediyorum. Ne kadar da zormuş unutamadığınız tadın sizden uzaklaşması. Kekin tarifini istesem sizce ben de aynısını yapabilir miyim?
Bir kek yemiştim, dünyanın en güzel keki miydi bilmiyorum ama benim için yapılmıştı.