top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıDonat

Ejderha

Güncelleme tarihi: 14 Ara 2020

Gecelerin aylar gündüzlerin ise yıllarca sürdüğü zamanlarda, mevsimlerin hep yaz ama denizlerin soğuk olduğu zamanlarda, hayvanların konuştuğu bitkilerin fısıldadığı zamanlarda, develerin mutlu cücelerin hep şarkı söylediği zamanlarda üç dağ ve bir gölün ortasında bulunan bir kasaba varmış. Bu kasabada güzeller güzeli bir prenses on iki muhafızı ve dört hizmetkarı yaşarmış zira onun pek de iyiliğini istemeyen onu kıskanan kötü bir ejderha varmış.


Prensesi, babası bu küçük kasabaya göndermek zorunda kalmış çünkü şehrine bir ejderha musallat olmuş. Ne yaparlarsa yapsınlar kurtulamamışlar. Nice kahramanlar nice büyüler nice ordular ejderhayla baş edememiş. Kral da çözümü kızını bu şehirden uzak tutmakta bulmuş. Kızını on iki muhafız ve dört hizmetkarla bu masum kasabaya göndermiş.


Hizmetkarların biri hariç muhafızlar da dahil dilsizlermiş. Baş hizmetkar prensesin bakıcısı, ikinci annesi gibiymiş. Ona türlü türlü hikayeler anlatır, kitaplar okur, resimler çizdirir, danslar eder, yazı yazmayı okumayı öğretirmiş kısacası elinden gelen her şeyi yapmaya çalışırmış. Diğer hizmetkarların belli başlı görevleri varmış. Biri yemeği pişirir, biri temizliği yapar, biri de bahçeyle ilgilenirmiş. Muhafızlar da kasabanın çeşitli yerlerine dağılmışlar. Dağlarda, gölde ve çeşitli birçok noktada konumlarını almış, prensesi korumaya kendilerini adamışlar.


Gündüzlerin bittiği uzun gecenin başlayacağı gün gelmiş çatmış. O güne özel tüm muhafızlar, hizmetkarlar ve prenses hep birlikte büyükçe bir masada yemek yerlermiş. O günler o kadar değerliymiş ki prenses o günleri, uzun gecenin başlamasına rağmen, çok beklermiş çünkü insanları merak edermiş prenses. Henüz arkadaşı bile yokmuş. Bakıcısının hikayelerinden dinlediği kadarıyla başka diyarlarda çocuklar, aileler mutlu şekilde yaşarlarmış. Hayatı, o masada gördüğü insanlar kadarmış, o gördüğü insanları da sadece bugünlerde görürmüş.


Hep birlikte çok güzel bir akşam yemeği geçirmişler. Prenses çok mutluymuş ama bu ona artık yetmemeye başlamış. Bakıcısı ona son hikayesini anlatırken prensesin çok üzgün olduğunu görmüş. Nedenini sorduğunda “Çok yedim sanırım, karnım ağrıyor.” demiş. Bakıcısı da biraz endişelense de üzerine fazla gitmemiş. Tam odadan çıkacakken o korkunç sesi işitmeye başlamışlar. Sanki gök yırtılacak gibi, uzunca yankısı süren bir ses gelmiş. Ardından boğuk bir kahkaha sesi yükselmiş dışarıda. Prenses korkmaya başlamış, bakıcısının yüzüne de endişe oturuvermiş. “Geçer minik prensesim, yağmur yağacaktır.” demiş ve odadan çıkmış.


Çok nadir de olsa bu sesi duyarlarmış. Bakıcı ejderhanın onları bulmuş olmasına imkan vermezmiş zira kasabadaki herkesin dilsiz olduğunu bilirmiş. Eğer ejderha onları bulursa oradan kaçmak zorunda olduklarının farkındaymış. Ejderha musallat olduğu şehri kolay kolay bırakmazmış. İnsanları, hayvanları, bitkileri yemekten ziyade onları korkutmayı severmiş. Gökyüzünü delen kanat sesleri, kulakları çınlatacak korkunç böğürmesi ve geceleri aydınlatan ateşi herkesi korkutur herkese endişeler saçarmış. Hayatlarına devam edemezlermiş; delirenler, intihar edenler olurmuş.


Bu ejderha yalan ile beslenir, yalan ile güçlenir, yalan ile musallat olurmuş insanlara. Bunu herkesler bilse de engel olamazlarmış. Kral da biricik kızını korumanın tek yolunu onu dilsiz muhafızları ve hizmetkarlarıyla, kimselerin olmadığı kasabaya göndermekle bulmuş fakat farkında değilmiş; yalan için sadece kelimeler, sadece konuşmak gerekmezmiş.


Kelimeler ile söylenen yalanları ejderha bile çok sevmezmiş. Asıl yalanlar insanların konuşmadan söylediği yalanlarmış çünkü kelimeler yalanı eninde sonunda belli edermiş ama konuşmadan söylenen yalanlar; bazen bakışlar, bazen mimikler, bazen tepkiler, bazen sarılmalar, bazen de gülümsemeler, çok daha güçlüymüş anlaması daha zormuş. Ayrıca ejderha için küçük, büyük yalan yokmuş; kime niçin söylediğinin anlamı da yokmuş. Bazıları masum görünse de ejderha onları hemencecik duyar, güç alır, o tarafa doğru kanatlarını açarmış.


Prenses gecelerin hüküm sürdüğü günlerden, bakıcısının hikayelerinden, bu küçük kasabadan sıkılmış. Ailesini, diğer insanları, dışarıyı merak eder olmuş. Bakıcısıyla konuşmamaya başlamış. Bakıcı ne yaptıysa da durumu anlayamamış, prenses hep onu oyalamış. Prenses günün birinde kafasına koymuş, kaçıp şehrini bulacakmış, hem o prensesmiş bir şeyler olmaz bana diye düşünmüş.


Önce hastayım diye odasından hiç çıkmamaya başlamış. Sonra bir gün uyuması gereken saatte evden kaçıvermiş. Kimselere fark ettirmeden kasabadan çıkmış. Bakıcısından dinlediği kadarıyla şehrine doğru yola çıkmış. Karanlıkta korkarak ilerler olmuş. Karşılaştıklarına kralın şehrini sorar, onların gösterdiği tarafa doğru gidermiş.


Kasabalardan geçtikçe, insanları gördükçe göklerdeki gürültü artmaya başlamış. Kimi zaman gökyüzünde kocaman gölge görürmüş. İnsanlar sesleri duyunca evlerine kapanırmış. O da sokaklarda tek başına ilerlermiş. Evlerine kaçanlar ejderhanın eskiden çok küçük olduğunu, kimsenin dikkate almadığını ama sonrasında gittikçe büyüdüğünü, güçlendiğini fısıldarlarmış. Prensese kim olduğunu, nereye gittiğini soranlar olurmuş. Ama prenses şehre gitmeye çalıştığını söyler, kendi hakkında masallardan duyduğu kahramanlardanmış gibi bilgiler verirmiş.


Gününü birinde şehrin kapısına ulaşmayı başarmış. Karanlık şehre uzaktan bakar olmuş. Hayallerindeki şehri göremiyormuş orada. Daha çok harabe gibi görünüyormuş. Ve şehrin üzerinde dolanan kocaman ejderhayı görmüş ve çok korkmuş. Ejderha şehrin üzerinde kahkahalar atarak süzülüyormuş. İnsanlar sokaklara çıkamıyormuş. Şehrin kapısında onu fark eden ejderha ona doğru kanat çırpmaya başlamış.


Ejderhanın ona doğru geldiğini görünce elleri ayakları titremeye başlamış, geriye doğru adım atmaya başlarken düşmüş öylece olduğu yere. Ejderha karşısına dikilmiş, geniş kanatlarını olabildiğince açmış ve kükremeye başlamış. Prensesin gözlerinden yaşlar süzülmüş. Bunu gören ejderha havaya doğru nefesini haykırmış ve karanlık adeta ateşiyle aydınlanmış. Prenses bir anda ondan korkmadığını tüm gücüyle söylemiş lakin ejderha daha da fazla kahkaha atar olmuş.


Ejderha yoldan kahkahalar atarak çekilivermiş, elini uzatmış: “Buyurun prensesim, ben de sizi bekliyordum. Bir gün sizden de daha fazla güç alacağım işte o zaman korkacaksınız.” demiş. Prenses şaşkınlıkla gözyaşları içerisinde ilerlemeye başlamış. Korkmasına korkuyormuş da ejderha yeterli gücü alamamış. Lakin ejderha farkındaymış, o da büyüdükçe isteyerek veyahut istemeyerek ona güç verecekmiş.


İnsanların sözlerinde, duygularında, tepkilerinde yalanlar olduğu sürece ejderha insanlara musallat olmaktan vazgeçmeyecekmiş. Neden veya nasıl olduğunun bir önemi yokmuş; yalan yalanmış. İnsanlar ya yalanı bırakacaklarmış ya da yalanlarıyla birlikte ejderhayla yaşamaya alışacaklarmış. Ejderha onları öldürmese de korkmalarına, hayatlarını etkilemeye devam edecekmiş.


Ejderha merak etmiş de izin vermiş prensese, neler olacağını görmek istemiş.


178 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Anlatamadım

Karşılaşma

bottom of page