top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıDonat

Karşılaşma

Güncelleme tarihi: 14 Nis 2021

“Hemen geliyorum.” deyip telefonu hızlıca kapatırken merdivenin son basamağından atlayarak sokağa fırlayıverdim. Avare sokaklarda adımlarımı hızlandırırken cebime atmaktan rahatsız olduğum anahtarlarım, sol parmaklarımda şıngırdıyor diğer yandan sol elimde cüzdanı sıkıca tutuyorum. Tekrardan çalma ihtimaline karşı cebime telefonu koymadım bile diğer elimde bir o yana bir bu yana sallanıyor. Hafiften ciddi takındığım suratım selam almaya müsaitliğini belli ederken kendini tutamayan neşeli gözlerim çevremdekilerin gülümseyerek üzerime bakmasına neden oluyor. Cebimdeki paketten bir sigara çıkarıp kurumaya yüz tutmuş dudaklarımın arasına yerleştirdim. Ateşin alev almasını beklemeden yan taraflardan boğuk ve öksürmeye hazır bir ses “Gençsin, zarar veriyorsun kendine!” diye seslendi. Gençliğimin kuvvetine güvenerek köşedeki yaşlı amcaya ellerimi iki yana açıp kafamla “Bir şey olmaz.” dercesine bir bakış attım. Gözlerindeki pişmanlığı gösteren yaşlı amcadan dudaklarını gerip boynunu sola doğru hafif çevirerek “Ne halin varsa gör!” bakışını aldıktan sonra cüzdanın hemen arkasına, sol elimin içine, paketi sıkıştırdım.


Caddeye çıktığım an çevremdeki insanların endişesi üzerime ağırlık gibi bastırmaya başladı. Düşünceli, dertli, üzgün, neşeli, mutlu, mutsuz ve sabırsız bir sürü insan çevrelerindekileri umursamadan yollarına devam ederken ben onların duygularını içimde hissetmeye başladım. Neler düşündüklerini, neler hissettiklerini ve neden hissettiklerini kafamda canlandırmaya çalıştım. Durağın hemen önünde saatine sürekli bakan, saçlarını istemsizce eliyle düzeltmeye çalışan ve sürekli giymediği belli olan güzelce ütülenmiş gömleği kemerinin arasından kendini bırakmaya başlamış ve onu düzeltemeyeceğini bilse de çaresizce eliyle kemerine sıkıştırmaya çalışan endişeli orta yaşlı adam, hayatının fırsatı olan bir görüşmeye gidiyor. Sol taraftaki pastanenin önünde, sinirli ve meraklı bir şekilde etraftakileri süzen, önündeki çay bardağını kırarcasına karıştıran -gülümsese eminim çok yakışacak- saçları beyazlamaya yüz tutmuş somurtkan teyze; eşine olan hıncını çevredekilerden çıkarmak istiyor. Bana doğru yürüyen iki genç çift görüyorum; bol tişört, altında da epey rahat olduğunu düşündüğüm şort giymiş, saçları -genetik olmalı- açılmaya henüz başlamış çocuk; yanındaki güler yüzlü, üzerine pek de rahat görünmeyen bir elbise geçirmiş, duygularını henüz inatla göstermese de yavaştan yanındakine gülümseme atan kızı güldürebilmek, etkileyebilmek için denemeler yapıyor. Tabii bence, yani ben kafamda böyle canlandırdım. Diğerleri çok da dikkatimi çekmedi ayrıca sıkıldım sanırım.


Kalan azıcık yolumu hayallerime ayıracağım. Çevremdekiler artık bir silüetten ibaret. Yanımdan geçip gidenleri önemsemeden, anlamsız hayallerim ve kafamın içindeki düşünceler ile birlikte yoluma devam edeceğim. Lakin ne hayallerim bir çizgi üzerinde ne de düşüncelerim. Hiçbirini toparlayamıyorum, söz hakkı almadan konuşan ilkokul öğrencileri gibi sürekli çene çalıyorlar. Tam birine odaklanayım derken bir bakmışım arka taraflarda sesi çıkmayan bir başka hayale dalmış gidiyorum. Sonrasında ciddi bir düşünce esir alıyor beynimi, ondan kurtulmak isterken bir önceki hayali hatırlamak istiyorum fakat başaramıyorum. Kafamdaki amansız savaşın etkisiyle suratımda kızgın bir ifade belirmiş olmalı ki dalgınlığımdan çıkar çıkmaz göz göze geldiğim sevimli çocuğa gülümsemeye çalışsam da çaresizce annesinin bacaklarına sarılıp belli belirsiz laflar ederek ağlamaya başladı. Gözlerimi büyütüp şaşkın bir bakışla birlikte annesine dudaklarımla “Bilemiyorum.” ifadesi atıp yoluma devam ediyorum. Sonrasında ben de birisinin odaklanmadan duyamayacağı kısık bir sesle bir şeyler mırıldanıyorum, dudaklarıma bakılsa da ne söylediğim anlaşılabilir aslında. Kafamı birazcık eğip hafiften önüme hafiften de karşıma bakarak ilerliyorum. Kimseye çarpmamak için son anda bedenimle manevralar yapıyorum, kimse kimseye dikkat etmiyor! Telefonum elimde titrerken kimin aradığına bile bakmayıp hemen telefonu açıp kulağıma doğru tuttum. “Geldim.” deyip cevap bile beklemeden kapayıverdim.


Bir anda olduğum yere çakılı kaldım, hareket edemiyorum. Yutkunma sesimi beynimin en derinlerinden duyuyorum, boğazım düğümlenmiş zorlanıyorum. Elimdeki paket ve cüzdan yavaşça kayıverdi, parmaklarımın arasından anahtarın kaydığını hissettiğim an diğer elimdeki telefonu sıkıca tutuyorum. Yerde dağılmış sigara paketini ve cüzdanımdan saçılan kartlarımı bir an dahi düşünmedim. Sağ bacağım sanki bana ait değil ve beni rezil ediyor şu an! Bedenimden fırlayıp özerkliğini ilan edecekmiş gibi zangır zangır titriyor. Sıkıca telefonu tuttuğum elimle sağ ayağımı çimdikleyip, azıcık olsun durmasını umarak, üzerine bastırıyorum. Kalbimin atışını damarlarımda duyuyorum, hissediyorum; beynimin içi, tüm vücudum zonkluyor. Sol tarafıma kafamı çevirsem belki de kalbimin göğsüme çarpışını göreceğim. Filmlerde gördüğüm kocaman savaş baltasını sanki sağ omzumdan belimin soluna kadar geçirmişler gibi bir acı hissediyorum ama görünürde yara da kan da yok. Göğsümün yanması nefes almama engel oluyor. İçimde sürekli tekrar eden bu acının bir an önce geçmesini istiyorum. Acı içerimde nefes alır gibi azalarak iyice ilerliyor, tam bitti dediğim anda derince bir nefes alır gibi başa sarıyor. Sanırım artık nefes almıyorum. Gözlerimin kızardığını hissediyorum, lütfen teslim olmayın; en güçsüz anlarımda dahi dayanmıştınız, yine dayanın. Kim bilir ne haldeyim şu an; tişörtümün üzerine dün kahve dökmüştüm, lekesi hala görünüyordur. Çok kırışık mıdır acaba? Diğer pantolonumu giyseydim keşke o bana daha çok yakışıyordu. Saçlarımı artık diğer tarafa atıyorum acaba fark etmiş midir? Ah saçlarım, kesin saçma bir haldedir! Hiç dikkat etmedim, aynayla kaçamakça yüzleşip evden hızlıca çıkıvermiştim. Eğer bu karşılaşma gerçekten kaçınılmazsa zamanı geri alıp en güzel halimle karşısına çıkmak isterdim. Ne yapacağımı, ne diyeceğimi, nasıl tepki vereceğimi bilemiyorum. Biraz önce daldan dala atlayan tüm düşünceler ve hayaller yok oldu. Hiçbir şey olmamış gibi devam mı etsem, ilerden sola dönünce her şey bitecek, umarım. Fakat hareket edemiyorum. Keşke şu an da yok olsam! Allahım n’olur şu halimi fark etmiyor olsun!


Gözlerinin içine bakmamalıyım, bakmamalıyım! Lakin aldı tüm benliğimi, baktım bir kere… Gözlerinin algısında kayboldum, koyu kahverengi gözleri üzerimde, ne yapacağım şimdi! Gözlerine inceden ve özenle yaptığı belli olan makyajı gözlerini daha bir ön plana çıkarıyor. Sinirli mi, şaşkın mı, mutlu mu anlayamıyorum; galiba sinirli bilemiyorum kafayı yemek üzereyim, hiç umurunda da olmayabilir. Biraz önce kim olduğu önemsiz tüm insanları okurken karşımdaki hakkında en küçük bir fikrim bile yok! Bir an olsun içinden geçenleri duymayı, tam şu an ne hissettiğini bilmeyi çok isterdim. Ona bakarken dalmışım, aptallığım suratımdan okunuyordur! Değişiklikler fark ediyorum çehresinde, azıcık kilo almış sanki yanaklarından fark ettim. Burnu mu kızarmış, güneşe karşı yürümesinden olmalı. Saçları, en son gördüğümde böyle değildi; ne kadar da yakışmış! Rüzgarın hafif esintisi parıldayan saçlarını arkasına doğru savuruyor. Sahi ne kadar süre geçti görmeyeli? Ayrıca biraz da yorgun gibi. Ruju dudaklarının üzerinden hafif taşmış, komik değil çocuksu ve tatlı görünüyor. Yüzü, sade ve tertemiz, makyajı hiçbir zaman abartmamıştı zaten; abartınca güzelliği bir yabancı gibi oluyordu. Boynundan neredeyse hiç çıkarmadığı altın sarısı kolyesinin parıltısı gözüme çarpıyor. Mevsimin renkleriyle bürünmüş, kırmızının üzerinde çiçek motifleri kaplı uzunca elbisesi ne kadar da yakışmış. Bununla birlikte dudaklarındaki şaşkınlığı görüyorum. Evet! En savunmasız, en çaresiz ve duygularını kontrol edemeyen ona ihanet eden dudakları... Gözleri kadar usta değil açık etti kendini! Harekete meyil verdiğini görüyorum, sakın! Konuşmasını istemiyorum, hayır istiyorum. Sesini unuttum lakin dudaklarının arasından ismim yükselirse heyecandan bayılırım. Kokusu hafiften çarpar gibi oldu burnuma, sakın! Rüzgar yön değiştirmesin suratıma çarpıverir tüm kokusu, hatırlarım tekrardan, sarhoş olurum. Onu unuttum tamamen ama bir adım atsa boynuna atlar, sımsıkı sarar, aklımı kaybederim. Gerçekte miyiz şu an? Ah bilemiyorum! Sadece özlemişim herhalde, ne de güzel duruyor öyle.


Lütfen bana yeni bir anı verme sonra üzerimde yük oluyor.

251 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Anlatamadım

Diyalog

bottom of page