top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıDonat

Sesler

Güncelleme tarihi: 24 Nis 2020

Yağmur çiselemeye henüz başlamış rüzgar yaprakları inceden sarsarken uğultusu kulaklara ulaşmıştı. Sokak lambalarının dalların arasından aydınlattığı caddede adımlarını hızlandırırken birkaç insana çarptı. Kafasını yerden ayırmadan sessizce “pardon” dedi. Çok ama çok üşüyordu, montunun iki yakasını birbirine yakın tutsa da üşümesine engel olamadı. İçtiği acı kahvenin çarpıntısına karşı çıkamadı sanki içerisinde durduramadığı bir heyecan vardı. Bunlar bir yana asıl sorunu kafasının içinde durduramadığı seslerdi. Kafasının içindeki konuşmaları önleyemedi. Gerçekten birileri konuşuyor muydu yoksa hepsi kafasının içinde miydi? Gözlerini korkak ve kaçamak bir şekilde etrafta gezdirdi.


Etrafta birçok insan vardı. İnsanların kimi ciddi kimi aceleci kimi ise mutsuzdu. Kimi ise anlamsız bir şekilde yapmacık gülümsüyordu etrafa, mutlular mı acaba diye düşündü içinden. Kimi de sinirli ve donuk bakıyor, onlarla karşı karşıya kalınca geriliyordu. Hepsinin ortak bir noktası vardı, dudaklarını açıp kapamasalar da hepsi sanki onunla konuşuyordu.


Konuşmaları kesinlikle anlayamıyordu kelimeleri zar zor seçebiliyordu. Bir ses “ … hızlı yürüsene!” derken bir diğeri “… tak da düşsünler…” diyordu sinirli bir şekilde. Başka bir ses ise etraftakileri konuşturuyordu sanki “ … evden kaçmış…” diyordu yıpranmış büyükçe çantalı yaşlı teyze, “…kapıyı göstereceğim...” diyordu takım elbiseli ciddi adam. “ …bir daha konuşmazsa…” diyordu onu hızlıca geçen okul çantalı genç, “… beni mi izliyor?” diyordu karşı yönden gelen çiçek elbiseli kadın. Gözlerini korkarak hızlıca çevirdi. Gerçekten konuşuyorlar mı yoksa hepsi kafasının içinde mi anlayamıyordu.


Kimi zaman kafasındaki sesler sinirleniyor ve daha yüksek sesle konuşuyorlardı. Dışarıdan naif görünenlerin küfürler ettiğini duyuyor, masumca birbirlerine gülümseyerek geçenlerin alçakça hakaretler saydırdığını işitiyor, gençlerin kıskançça sözleri yükseliyor, yaşlıların bencilce lafları dökülüyordu.


El ele tutuşan çiftleri gördü, sesleri kısık ama menfaat üzerineydi. Annenin kucağında çocuğu gördü, anneden sıkılgan kelimeler yükseliyordu. Çocuğun sesleri ise duyulmayacak derece azdı, henüz öğrenmemişti belki de ağır kelimeleri. Kavga eden insanları gördü, içerlerinden dışarıya çıkmayan nefret dolu kelimeleri işitti. O hınç dolu kelimeler dökülmemeliydi ağızlardan.


İnsanların ortak noktaları, kendilerine karşı olan sesleriydi sadece. Hepsi egolarına iltifatlarda bulunuyordu. Önemli olan sadece kendileriydi. En doğru davranışları onlar sergiliyordu. Kendilerine karşı olan sesleri ise yumuşacıktı.


Etrafındakilerden kaçarcasına uzaklaşmaya çalışıyordu. Kulaklarını iki eliyle kapadı, adımlarını daha da hızlandırdı. Bunların hepsi kafasının içinde olmalıydı. Delirmeye başladığını düşündü. Sesleri asla durduramıyordu. Seslerden ve kendinden korkmaya başladı.



Karşısındaki yıllanmış ağaca çarptı, ağaçtan inceden acı çekercesine bir ses yükseldi. “Özür dilerim.” dedi, şaşkınlıktan olduğu yerde donakaldı. Sadece insanlardan gelmiyordu sesler. Etrafındaki diğer ağaçlara kulak verdi. Hepsinden sesler yükseliyordu ama insanlarınkinden farklı. Kelimeler yoktu, sadece onu rahatlatan sesler yükseliyordu. Bir anlığına kısıldı diğer sesler. Gözlerini kapayıp bu ahenge kendini verdi. Yavaşça yoluna devam etmeye başladı. Yandaki sarmaşık sanki şarkılar söylüyor, önündeki henüz dikilmiş fidandan ezgiler duyuyordu. Kendilerini anlatma dertleri yoktu sanki huzur arayıp huzur vermeye çalışıyor gibiydiler.


Yanından geçmeye çalışan kısa boylu adam omuz geçirince sesler kesildi ve uğultular yükselmeye başladı. “…yürüsene...” sesi kulaklarında çınladı, korkuyla irkildi. Kalabalığa karışan huzurlu seslere odaklanmaya çalıştı. İyice ilerleyen kısa boylu adam, yanından masumca geçen sarı, fırça tüylü köpeğe tekme geçirdi. Köpekten sesler yükselmeye başladı acı dolu, hüzünlü sesler. Sonrasında masum sesler yükselmeye başladı. O da onun gibi kaçarcasına ilerlemeye başladı.


Çöp tenekesini karıştıran kedileri gördü. Çaresiz ama mutlu sesler yükseliyordu o pislik yuvasından. Son dakikalarım, diye düşündü. Aklını bırakmak üzereydi. Sendeleyerek ilerlemeye çalışıyordu. Hemen yanındaki sümbül ağacının huzurlu melodisi kulağına ulaştı. Kafasını yukarı kaldırıp gökyüzüne doğru baktı. Sürü gibi uçan martılara, ağaçların içinde gezinen kargalara kulak verdi, onları duymaya çalıştı. Neşeli sesler zihninde belirdi. Sesleri akıp geçen gürültüye karşı umursamaz, şenlikleri harici seslere sağır gibiydiler. Onlar her şeye rağmen mutluydular.


Tüm sesler birbirine karıştı aniden. Çarpıntısı tekrardan başladı, olduğu yere çöktü. Dizlerinde sızı vardı, kollarında tükenmişlik. Gözlerinden damla damla yaşlar süzüldü yanaklarına. Dayanamıyordu artık, insanların rahatsız edici sesleri hayvan ve bitkilerin huzurlu seslerini gölgeliyordu. İnsanlar izin vermiyordu ona. Kafasındaki tüm sesleri söküp almak istercesine ellerini saçlarının arasına daldırdı. Kimse onu fark etmiyordu. Kendi sesleri içerisine karışıp tüm olanlara karşı sağır ve âmâ gibi yollarına devam ediyorlardı. Herkes bencildi, ne kadar yazık! Haykırarak ağlamaya başladı.


Artık sadece tüm seslerin kesilmesini istiyordu her ne kadar huzur dolu sesler gelse de çaresizliğinden onları da duymak istemiyordu, yeterince gücü kalmamıştı.


Bir anda tüm sesler kesildi, arka tarafından inceden bir melodi yükselmeye başladı, gözyaşlarını elinin üstüyle silip vücudunu o tarafa doğru yöneltti.



125 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Anlatamadım

Diyalog

Karşılaşma

bottom of page